Erdemli toplum
Toplumsal refah denildiğinde anlaşılan, herkesin yüksek gelir düzeyine ulaşması mıdır? Yoksa gelir yüksekliği yanında ahlaklı bir toplumsal düzeye ulaşmak mı anlaşılmalıdır. Ünlü Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar tarafından söylendiği ifade edilen bir söz çok hoşuma gidiyor “Gelişmek ile zenginleşmek farklı şeylerdir. Mesela Araplar zengindir ancak gelişmiş değildir. Biz de Araplara özeniyoruz, gelişmek değil, zenginleşmek istiyoruz. Bu yüzden bilgili ve kültürlü değil, paralı ve nüfuzlu insanlara özeniyor ve saygı duyuyoruz.” Bundan yıllar önce bir Japon misafirimiz evimize geldi, birlikte yemek yedik, sohbet ettik. Japon misafirimiz hem yemek hem de evimizde bulunan eşya ve diğer aksesuarlara hayretle bakmıştı. Onun yaşadığı evin toplam büyüklüğünün 40 m2 olduğu, buna da 400 dolar kira ödediğini öğrenince de şok olmuştuk. O sırada bizim evimizin 200 m2 olduğunu, sadece salonunun 40 m2 olduğunu söylediğimizde de o şok olmuştu. Sonradan öğrendiğimize göre bu Japon arkadaş kansermiş ve bir süre sonra da vefat etmişti. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkelerinden olan Japonya’da insanların yaşam ve çalışma standartları ile davranışlarına baktığımızda gelişmişlik kültürünün tüm evrelerini görebiliyoruz. Öncelikle dürüstlük temelli bir yaşam ve çalışma kültürü, toplumun tüm kesimi tarafından kabul görmüş bir davranış olarak benimsenmiş durumdadır. Bu toplumun gelişmiş olduğunun tipik göstergelerinden birisidir. Herkes işini doğru ve titizlikle yapmakta, yapamayanlar ise toplumdan izole olarak ya da toplum dışına itilerek elimine edilmektedir. Yine Japon edebiyatının temel kitaplarından birisi olan Osamu Dazai’nin İnsanlığımı Yitirirken adlı kitabını okuyorum. Kitapta çok ilgi çeken bir paragrafta olayın kahramanının yalan söylediği için utancından kızın evine gidemeyip barda sabahladığından bahsedilmektedir. Yani toplumun tüm bireylerinin dürüstlük temelli bir sistem ile yaşamlarını devam ettirdikleri görülmektedir. Bu durum toplumun tüm bireylerinin kendi kültürleri ve gelenekleriyle yüksek düzeyli bir medeniyet kurduklarını da göstermesi açısından ilginçtir. Diğer taraftan kuzey ülkeleri olarak ifade edeceğimiz Norveç, İsveç, Finlandiya ve Danimarka’da da durum bundan farklı değildir. Dolayısıyla erdemli bir yaşama ulaşmanın temelinde sadece dürüstlük yoktur. Aynı zamanda bunun tüm toplum bireyleri tarafından titizlikle kabul edilerek, birbirlerine karşı dürüstçe davranmak gerektiği de ifade edilmektedir. Diğer taraftan Dünyada sadece biz ve bizim bulunduğumuz Türkiye Cumhuriyeti devleti yoktur. Bizim dışımızda da birçok ülke ve toplum bulunmaktadır. Elbette akvaryumda yaşayan balık misali dünyayı görmezsek, burada sadece biz varız zannederiz. Oysa diğer ülkelerde de zeki, pratik, akıllı kimseler vardır. Başkalarını görmeden sadece kendimizi görürsek, dünyanın en akıllı insanı olarak elbette kendimizi görürüz. Diğer taraftan dünyadaki yaşam döngüsünü düşündüğümüzde bizim dışımızda da birçok canlının var olduğu gerçeğidir. Yüce dinimizde de bu konuya dikkat çekilmiş ve insanların birbirini sevmesi gerektiği öğütlenmiştir. Peygamberimizden rivayet edilen bir hadise göre “Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” denilmektedir. Müslüman bir toplumda yaşadığımızı söylediğimiz toplumun, birbirini sevdiği mi yoksa birbirini yolunacak kaz olarak mı gördüğü düşünüldüğünde, erdemli bir topluma ulaşmadaki mesafenin uzak olduğu görülmektedir. Bu konuda herkes kendine düşen şekli ile davranmalı, başkasına bakmadan önce kendisini düzeltmelidir. Aksi durumda gelişmiş ülke olamayacağımız gibi zengin ülke de olamayız. Zira toplumda birbirinden yumurta saklayan bir anlayış ile ne kalkınma ne de gelişme olur.