Mithat Direk

Mithat Direk

Gülmek mi?

Gülmek mi?

En son ne zaman güldünüz diye sorsam sanırım birçoğunuz hatırlamaz. Oysa her insanın en doğal davranış şekli, mutluluğun dışa vurumu gülmektir. Şöyle bir etrafınıza bakın, gözleri yaşarırcasına gülen, kahkahaların yankılandığı, şakalaşan birbirine katıksız biçimde güvenen ne kadar az insan olduğunu görürsünüz. Neden böyle oluyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bige Güven Kızılay, Hayal Ağacım kitabında bir tatil gününü anlatırken “En dandik yerde tatil yapıyorsak, odalar sıcaksa kumsalda uyuyor, yemekleri yemekhanede yiyor, geniş geniş masaları dolduruyor, kocaman bir aile gibi, hepimiz aynı anda konuşup, enteresan biçimde birbirimizi duyarak, yediğimizi, içtiğimizi paylaşıyorduk. Vara, yoğa, mantıklı, mantıksız, ha bire gülüyorduk” der. Bugün o durumda olan kaç kişi var diye düşünüyor, cevabını bulamıyorum. Eskiden soba başlarında sıcacık hikayeler eşliğinde konuşur, şakalaşır, güler eğlenirdik. Şimdi herkesin elinde telefon ve sosyal medya uygulamaları ile kendimize bir dünya yaratmış, içinde yaşıyor gibi yapıyoruz.

Türkistan'da doğan 870-950 yılları arasında yaşamış olan Farabi "zamanın ters, sohbetin faydasız, herkesin bezgin ve her başın bir dert taşıdığını görünce, evime kapanıp haysiyetimi korudum" diyor. Aradan 1000 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen durumun değişmemiş olması ve giderek de artması, insanın insana yaptığı zulümden başkası değil midir? Oysa herkes biliyor ki hırs, haset etmek, acımasızlık, anlayışsızlık her dönem var olmuş, var olmaya devam ediyor ve insanları etkiliyor. Tüm bunların elbette bir tek panzehiri var ADALET. İnsan bir tek durumda incinmez, huzursuz olmaz, mutlu olur o da adalet olduğunda. Olmadığında insanların sığındığı tek yol ise İLAHİ ADALET, bunun ayette, boynuzsuz koyun ile boynuzlu koyun arasındaki ince çizgiye kadar tanımlanması da bundandır.

Gülmek sadece ülkemizde değil, dünyada birçok ülkede de benzer şekilde unutulmuş durumda. Bunu insanların hangi ülkede olursa olsun sadece menfaate ya da bunun somut biçimi olan paraya dayanan çıkar ilişkilerinde aramak gerekir. Bundan 15 yıl kadar önce yukarıdaki kitaptaki gibi vara yoğa gülen bir grupla birlikte Pakistan’da gülme etkinliği yapmıştık. Bana, biz bunu hep yaparız demişlerdi. Bugün aynı etkinlik yapılıyor mu, bilmiyorum ancak geçen yıl eylülde gittiğimde bunun izlerini göremedim. Demek ki orada da gülen insanlar azalmış durumda.

Aslında insanın mutlu olması için illaki gülmesi de gerekmez. Yarından endişe duymamakta mutluluk için yeterlidir. Norveç’li bir yazarın kitabını okuyorum, kitabın adı Miras, orada da adalet arayışından, adaletsizliğin getirdiği huzursuzluktan bahsediliyor. Demek ki adalet insanları güldürmese de mutlu kılar. İnsanın dünyadaki varlığının temelinde mutlu olması yok mudur? Mutluluk sadece ahirette mi olmalıdır. Ya da mutluluk havucu gösterilerek insanın mutsuzluğu üzerinden çıkar mı sağlanmaktadır, bilmiyoruz. Ancak insanların neyi, neden paylaşamadığını anlayamıyorum. Herhalde bunda insanın içinde bulunan “BEN” faktörünün etkisi bulunmaktadır diye düşünüyorum. Bunu Barış Manço ünlü şarkısında “bir BEN var benden ziyade, bir sen var ki senin içinde, senden öte senden ziyade” diyerek, insanın hangi boyuttan hangi boyuta geleceğini göstermiştir. Aslında bu sözler, derin bir içsel yolculuğu ve insanın kendini keşfetme sürecini anlatıyor. İçimizdeki benlik ile dışımızdaki başkası arasında da bir ilişki olduğunu ifade etmektedir.

İnsan garip bir varlıktır. Ne istediğini, neden istediğini bilmez. Kendini anlaması, içindeki ben ile yüzleşmesi için zaman ve çaba gerektirir. Bu süreçte, içindeki benlikle yüzleşir ve kim olduğunu, ne istediğini ve neye değer verdiğini keşfeder. Ancak, bu süreç sadece insanın kendini tanıması ile sınırlı değildir. Aynı zamanda başkalarını da anlamak ve onların iç dünyalarına saygı duymak da gereklidir. İnsan kendisi içindeki ben ile bağlantı kurarken, başkalarının da iç dünyalarına saygı duymalı empati yapmalıdır. Çünkü her birey kendi içinde benzersiz bir dünya taşır. Bu nedenle insan kendisini keşfederken, başkalarının da iç dünyalarına saygısı olmalı ve onları anlamaya çalışmalıdır. Bu şekilde, daha derin ve anlamlı ilişkiler kurulabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mithat Direk Arşivi