Mithat Direk

Mithat Direk

Tavuk Yemlemek

Tavuk Yemlemek

Çocukluğumdan, fakülteye gidinceye kadar yumurta tavukçuluğu yaptık. İki kümesin arasına bir tel örgü gererek, tavukların bu arada serbestçe gezmesine izin veriyorduk. Bugünün gezen tavuk yumurtası biçiminde üretim yapılıyordu. Kümeslerin içinde ise yemlikler, otomatik suluk ve yumurtlamaları için folluklar vardı. Tavukların serbestçe gezdiği açık alana da yemlikler koyduk, gündüz yemleri orada veriyorduk. Yem verdiğimiz alan açık olduğu için elbette kuşlar da yeme geliyordu. Tavuklar yemliğe üşüştüğünde kuşlar gelemiyordu ancak tavuklar biraz doyduktan sonra yemliğe kuşlar da konuyor, onlar da yemden yemeye başlıyordu. Hatta yemliklerin kenarındaki yemleri bile kuşlar yiyordu. Bu durum bende yıllar sonra bir menfaat grubuna kimler neden üye olur ya da o menfaat grubu içinde neden bulunur sorusuna cevap verdi.

Biz aslında tavuklarla birlikte kuşları da yemliyorduk. Bu durum bende yıllar sonra çeşitli sivil toplum kuruluşlarında faaliyet gösteren kişilerin, neden burada yıllarca yönetici olabilmek, yönetici olduğunda da ayak oyunları ile burada kalabilmek için uğraştığı konusunda fikir oluşturdu. Öyle ya herhangi bir faydası olmayan ancak ciddi oranda emek gerektiren STK’larda gece gündüz mesai yapmanın anlamı nedir? Bu durum tavukların yemlenmesi gibi oraya bir katkı sunmadan, oradan beslenme anlamı taşımaz mı? Şüphesiz Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ciddi anlamda toplumsal fayda üretir, bunda kurumun ciddi faydası vardır. Bu, orada yönetici olan kişinin faydası değildir. Bu nedenle yöneticinin kendisini kurumdan üstün görmemesi gerekir. Ancak gel gör ki bu durum Türkiye’de tam tersidir. Yani yönetimde bulunan kişinin kuruma katkısı değil, kurum aracılığı ile kendisine fayda sağlaması esası olmaktadır.

Yıllar önce Türkiye ile İsviçre arasında bir futbol müsabakası vardı, müsabakada çeşitli sürtüşmeler (Türk Milli Takımından Şifo Mehmet bir İsviçreli futbolcuya çelme takmıştı, İsviçreli oyunculardan biri de Şifo Mehmet’i tekmeledi, Alpay da o tekmeleyeni tekmeledi, sonra itiş kakış oldu. İsviçreli oyunculardan biri yaralandım diyerek ambulans çağırdı vs) oldu, arkasından da Türkiye’de bir terör saldırısı meydana geldi. İsviçre ile ikinci maç İstanbul’da oynanacaktı. İsviçre takımı öylesine bir propaganda yaptı ki, dünyada birçok ülke ve insanlar Türkiye’yi haksız buldu. Oysa her türlü olumsuz davranışı sergileyen futbolcular kadar seyirciler de olmadık taşkınlık yaptı. Sonuçta olay FİFA’ya intikal etti. FİFA Türkiye’yi haksız buldu, 6 maç seyircisiz oynama ile para cezası verdi. Buna hem suçlu hem güçlü denirdi. Bu durumun nedeni elbette ki İsviçre STK’larının futbol üzerindeki etkileriydi. Türkiye 85 milyon nüfusu varken İsviçre 6,5 milyon nüfusu ile her türlü kararları etkileyebilme gücüne STK’lar ile ulaşabildi.

Buna benzer durumlar hemen her alanda kendini göstermektedir. Burada sıkıntılı olan STK’ların varlığı değildir. Bunların ehil olmayan ellerde yönetilmesidir. Bir de böyle kurumları eline geçiren (yönetime gelen) kişilerin bir şekilde tasfiye edilmesi durumunda hemen başka bir STK kurarak bunda ömür boyu yöneticilik yapması/yapmak istemesidir. Oysa herkes biliyor ki bir insanın yönetimdeki faydalılık süresi 6-12 yıldır. Bu sürenin en optimum olanı 8 yıldır. Bu süreyi geçen her türlü STK yönetiminden fayda beklemek ya da fayda ummak boşunadır. Zira bu süreye kadar yönetimde bulunan kişi STK’ya fayda sağlarken 12 yıldan sonra tersi durum söz konusudur. Bundan sonra kurum, üzerinde bulunan yöneticiyi beslemektedir. Hal böyle olunca tavuklara verilen yemler, kuşlar tarafından tüketilmeye başlamaktadır. Bu nedenle her türlü STK’da en fazla 2 dönem gibi bir kuralın ana sözleşmelere eklenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu durum yönetimde yer alan bazılarının kendisini kurumdan üstün görmesine neden olmaktadır. Faydalı olması beklenen STK’nın beklenen faydayı göstermemesinin altında bu neden vardır. Nedense bazılarının kendisini bulunmaz Bursa kumaşı şeklinde görmesi / göstermesi Türkiye’deki STK’ların başarısızlığının altında yatan ana nedendir. Oysa olay çok basittir, 2 dönem ya da 8 yıl ile sınırlı olma koşulunun en başta gelen birinci ana madde olması, değişimi, değişim ise verimlilik ile başarıyı getirecektir. Böylece sadece ülke içinde değil, ülke dışında da kurumların ciddiye alınmasına neden olacak hem ulusal hem de uluslararası platformlarda sözü dinlenir kurumlara dönüşmesine neden olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mithat Direk Arşivi