Mithat Direk

Mithat Direk

Varlık ve Yokluk

Varlık ve Yokluk

İnsan yaşamı varlık ile yokluk arasında geçen bir süreden ibarettir. Kimi zaman varlık kimi zaman da yokluk insanı hem mutlu hem de mutsuz eder. Bu nedenle varlığa sevinmek, yokluğa üzülmek beyhudedir. Eskiden insanlar yerle gök arasında olduklarının farkındalığı ile sevindiklerinde yere, üzüldüklerinde ise gökyüzüne bakarak rahatlar, felaha ererlermiş. Günümüzde insanlar ne yere bakacak yeryüzü ne de yukarı bakacak gökyüzü bulamadığı için nereye bakacaklarını unutmuşlardır. Oysa yaşam çok basittir. Zaten en mutlu yaşayan insanların da basit yaşam sürdükleri göz önüne alındığında bu tür yaşam biçiminin huzur verdiği kolayca anlaşılır. Ancak bizleri sürekli kışkırtan sosyal medya, TV, radyo ve diğerleri basit yaşamamıza asla izin vermemektedir. Sürekli daha fazlası ile beynimizi esir alan bu türden mesajlar, istesek de istemesek de bizi kendi mecralarına sürüklemekte ne yere ne de gökyüzüne bakacak zaman bırakmamaktadırlar. Böylece birey her şeyinin var olduğu ancak mutlu olamayan bir insan formuna dönüştürülmüş olmaktadır. Bu, doyuyoruz ama doymuyoruz, gözümüz hala yemekte anlayışına neden oluyor. Sadece bu mu, terfi alıyoruz, yeterli görmüyoruz, daha fazlasının var olduğunu biliyoruz çünkü…

Eminim paraca zengin birçok kimse daha fazla para için olmadık alicengiz oyunları çevirmekte, sağlam, güçlü kuvvetli olanlar da daha fazlası için yarışmaktadırlar. Evlerde mağaza açacak kadar giysisi olan birisi yine alışveriş yapmakta, yeni daha yeni giysiler alarak evine dönmektedir. Bu aslında varlığın varlıkla tamamlanması çabasından başka bir şey değildir. Peki, neden böylesine hırs, istek ve çabanın insan benliğine yapışması olayı… Elbette yenilikler olacak, teknoloji gelişecek ve daha lüks daha fonksiyonel araç gereçler insan yaşamına girecek. Burada konu edilen bunlar değildir. Varlığın yokluk çekmesi olayıdır.

Günümüzün en meşhuru Van kahvaltısı iken mesele bunun benzerlerinin herhangi bir aile sofrasında bulunması da değildir. Hemen her şeyi elde etmeye çabalamak, elde edince de değersizleşmesi olayıdır. Alışveriş merkezlerinde çocuk reyonunu geziniz, binlerce çeşit giysi, oyuncak ve kıvır zıvır şeylerin dolu olduğu rafları görürsünüz. Çocuğu olan ailelerde bir oda sadece çocuğun oyuncaklarına ait olmaktadır. Acaba böylesine çok olan malların insanın fiziksel yapısına, mutluluğuna, dahası varlığına ne kadar etkisi vardır? Kahvaltı sofrasına konulan 15 çeşit peynirin ne kadarı yeterlidir ya da yetersizdir?

Aslında Ramazan ayları bu farkındalığın anlaşılması için bir fırsat sunmakta ancak verilen iftar yemekleri ile insanın gözü doymamakta, yenilen yemekten daha fazlası israf edilmektedir. Sadelik sadece Japonlara ait bir davranış biçimi gibi algılanmakta, daha fazla gösteriş ile gönüller ferahlatılmaktadır. Ne zamana kadar bu böyle devam edecek? Elbette olayın bir diğer boyutunu görene kadar devam edecektir. Sonsuz büyüme yalanı ile yıllardan beridir kandırılan insanlık bunun gerçekleşmeyeceğini çok kısa süre içinde öğrenecektir. Zira bu büyüme için ne doğal ne de teknik imkanlar yeterlidir.

Diğer taraftan günümüzde yeni bir insan topluluğu ortaya çıkmış bulunmaktadır. Evinden dışarı çıkmayan daha doğrusu konfor alanını asla terk etmeyen ve bu alanda yaşayan insanlara ev gençliği tabiri adı verilmiştir. Bu alanda 18-23 yaş arası gençlik türünde Türkiye, OECD ülkeleri içinde ilk sırada yer almaktadır. Gençlerin 3’te biri evinde oturmayı, çalışmaya, fayda sağlama anlamında gayret göstermeye çaba göstermemektedir. Bu çok ciddi oranda genç insanın hiçbir üretim gerçekleştirmeden tüketimde bulunması, nerede ve nasıl büyüme olacağı konusunu da ortaya çıkarmaktadır. Aslında dünyayı büyüme değil küçülme kurtaracaktır. Sürekli büyüme ile bir yere varılamayacağı açıktır. İnsan tüketme ile değil varlığını koruduğu müddetçe büyüyecektir. Ayrıca sürekli büyüme ile ürünlerin değersizleşmesi sorunu ortaya çıkacak, bu durum hem insanları mutsuz edecek hem de dünya kaynaklarının tükenmesine yol açacaktır. Dünya bu sorumsuz bireyler sayesinde tükenmeye doğru hızla yol almaktadır. Her gelen yılın bir öncekinden daha iyi olacağı ya da olması beklentisinin ancak durma ve israftan kaçınma ile olacağı açıktır. Zira tüketim, daha fazla tüketim yerine mevcut durumda kalınması veya azaltılması kurtuluştur. Bugün sahip olduklarımızın ne kadar değerli olduğunu unutmamak gerekir. Çok olana sahip olmak değil, değerli olana sahip olmak önemlidir. Bu nedenle sevdiklerinizle birlikte olmak ve ait olduğunuz yerde bulunmak en büyük mutluluk kaynağı olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mithat Direk Arşivi