Yarın günlerden ne
Yarın diye bir kavram var. Çok sık kullandığımız bir kelime ancak yarın içinde belirsizlikler içeren bir kavram. Bugün birçok açıkgöz ya da ne derseniz, yarın daha fazla para kazandıracağım, daha refah yaşatacağım, evin, araban olacak diyerek aldatmaca bir düzen üzerinde çalışıyor. Buna future da deniliyor. Paradan para kazanmayı adet edinen tüm sistemler yarın üzerinden çalışır. Oysa bizler bugünü bilmiyoruz ki yarını nasıl şekillendireceğiz. En kısa yarın bir gün sonrasını işaret eder. Bir gün sonrası hayatta kalma olasılığı ile elde edilecek refah, avantaj ya da çıkar için değer mi? Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun güzel bir sözü var “bir saniyesine bile hâkim olamadığımız bir dünya için fırıldak olmanın anlamı yok” der. Nitekim kendisi de bir kaza sonucu vefat etmiştir. Oysa yarın için mücadele eden, bunun için bir mitingden diğerine koşuşturduğu bir anda. Demek ki yarın diye bir şey yok, öyleyse yarının hangi gün olduğunun da bir önemi bulunmamakta. Diyebilirsiniz ki yarınlar için çalışmayacaksak, neden çalışalım? Doğrudur, elbette yarın için çalışacağız, her türlü araç gereç teçhizat üretimi, sistem geliştirilmesi için çalışacağız. Ancak bu çalışmalar çerçevesinde bileceğiz ki yarının hangi gün olmasının aslında çok da bir anlamı yok. Eskiden insanlar yarın için değil bugün için yaşarlardı. Zira güneş yeni bir gün için doğar ve her yeni gün bir başlangıçtı. Eskiler bir zincirin halkası gibi sabahtan akşama, güneşin izin verdiği ölçüye göre yaşardı. Diğer bir deyişle güneşe göre hayata şekil verirlerdi. Gece ve gündüz, sürekli içerisinde yaşadığımız için çoğu zaman farkına varamadığımız, kıymetini bilemediğimiz değerler. Bu değerleri doğru biçimde kullanmak zamanı etkin ve verimli kullanmanın bir yolu. Yoğun bir çalışma dönemindeyim, doktora tezimi yazıyorum. Bir haber aldım annem vefat etmiş. Hemen Konya’ya geldim. O zamanlar telefon çok yaygın değil, mektupla haberleşiyoruz. Anneme yeni mektup yazmıştım. Neyse sıradan cenaze kaldırma, taziye sonrası. Aradan 1 gün geçti, anneme yazdığım mektup geldi. Anneme yazdığım mektubu yine kendim aldım. Yarın hangi gündü, mevsimlerden neydi önemi var mı? Oysa ne hayaller ne ümitler vardı mektubun içinde. Neler yazmıştım, annemi ne kadar çok sevdiğimi söylemiş miydim? Bu nedenle hep bir yarın koşuşturmacası içinde ne yaptığımız, neleri planladığımız gibi onlarca konu kafamızda. Aslında yarın yok, ancak bizler yarın varmış gibi planlar yapmaya devam ediyoruz. Yarın dediğimiz içinde bugünü yaşamayı unutuyoruz. Oysa en önemli zaman bugün, şimdi. Şimdiyi kullanamıyorsak, yarının ne önemi var. Bu bakımdan kafamızda bugünü değerlendirmemiz gerekir. Bugün ne yaptık, yapıyoruz, yapacağız üzerine kafa yormalı, bunu yaşam felsefesi olarak kabul etmeliyiz. Dün geçmişte kaldı, yarın belirsiz, bugün var…