Sessiz çığlıklar
“Sessiz çığlıklar sesli haykırışlardan daha etkilidir” der ünlü felsefeci Anoshirvan Miandji. Gerçekten de kork mazlumun ahından denmesinin nedeni de budur. Sıklıkla anlatılır, bir gün berberde tıraş olan bir garip kişi tıraşı yarımken, dev bir zaptiye gelir, yarım tıraşlı kafasına şöyle hafif bir şaplak vurarak “kalk len kabak” der, berber koltuğunda oturan genç kişi sessizce kalkar, o dev koltuğa oturur. Berber tıraşını bitirir, atına biner, giderken at birden ürker ve adamı üzerinden atar. Ve o dev boyutlu zaptiye orada ölür. Bu olayı hocasına anlatan o gence hocası “ah oğlum ha dönüp bir arkana bakaydın” der, genç ise “hocam adamın yaptığına hiç kırılmadım ancak sahibim razı olmadı” der. Şüphesiz herkesin bir Allah’ı vardır. İnsan asla sahipsiz değildir. Bu nedenle yapılanlar, kimsenin yanına kâr kalmaz.
Günümüz dünyasında birçok kimse birilerini aldattım sanmaktadır. Oysa aldatan ancak kendisini aldatmaktadır. Dünyanın hemen her yerinde baskı, zulüm ve aldatma bulunmaktadır. Bunlar mazlum insanların zarar görmesine neden olmaktadır. Peki, bunu yapanlar abad (şenlenmek, bayındır, mamur duruma gelmek) oluyorlar mı? Kısa süreliğine belki ancak uzun vadede bakıldığında en mutlu ve huzurlu kimselerin bu türden kimseler olmadığı açıktır. Öyleyse temel felsefe doğru olmak, dürüst davranmak, küçük menfaatler için başkalarına zarar vermemek, adil davranmak olmalıdır. Bu türden davranışlar toplumun gelişmiş olduğunun da bir göstergesi değilmidir. Nitekim bugün gelişmiş toplum düzeyine ulaşılan yerlerde insanların buna uygun davranışlar gösterdiği, sahte türden davranışlar göstermediği görülür. Zaten sahteciliğe güvenlik kuvvetlerinin müdahale ettiği görülmektedir.
Dünyada birçok yerde farklı insanlarla temas kurduğum olmuştur. Orada gördüğüm en önemli olayın doğruluk olduğu, bundan sapıldığında ise ciddi sıkıntıların yaşandığıdır. Bunu derken bugün gelişmiş addedilen toplumlarda da doğru ve dürüst davranmayan kimselerin olmadığı anlamı çıkarılmasın, ancak toplumun yapısını bozan türden kimselerin bunu bir defa yapabildiğidir. Bir defa yalan söylediği ortaya çıkan kişinin artık diğer doğruları dikkate alınmamaktadır. Bu konu o kadar çok ciddiye alınmaktadır ki bunun dışına çıkmayı insanlar asla düşünmemektedir. Yıllar önce bir röportajda okumuştum, Rahmetli Sakıp Sabancı Amerika’daki anılarını anlatırken “orada bir iş adamına vergi kaçırmayı sordum, adam garip garip yüzüme baktı, anlamadı” demişti. Zira adam vergi kaçırma ile zenginleşemeyeceğini, geçici bir süre olsa bile bunu devam ettiremeyeceğini biliyor. Bu nedenle de doğruluktan ödün vermiyor.
Bugün, mış gibi yapanlar ile doğru ve ilkeli davrananlar arasında süren sürekli bir mücadelenin varlığını görüyoruz. İşini severek ve sessizce yapanlar gürültü çıkarmaz, bağırıp çağırmaz en önemlisi şikâyet etmezler. Ancak hep bağıran çağıran ve şikâyet edenlerin istek ve dilekleri görülür, sessiz olanlar ise görülmez. Gerçek acı çekenler sesini çıkarmaz, sesini yükseltenler büyük oranda haksızdırlar ve bağırırlar. Bunun tipik örneğini Türkistan’da görebilirsiniz. Filistin’de acıyı kadınlar çekiyor ama onlar sessizdirler. Bu nedenle acılar sessizce yaşanıyor. Elbette bu sessiz olanların vekili var, sahibi her şeyi biliyor. Ülkemizde de acı çeken insanlar bulunuyor. Ancak bunları köşe başlarında, ortalık yerde ya da bağırırken göremezsiniz. Bulmak isterseniz tenhalara bakmak, gözden ırak yerlerde aramak gerekir. Yıllar önce bir dağ yolunda çeşme başında durduk. Hava sıcak mı sıcak, bir kadın geldi atını sulamak üzere, biraz konuştuk. Annesi ile birlikte ırak bir yerde yaşıyor, bizi evine davet ediyor. Teşekkür ediyoruz, işte gerçek Anadolu insanı diyorum. Sessiz, kimsesiz, sevgisini, acısını içinde yaşıyor ve asla şikâyet etmiyor. Ben vatanın bu sessiz insanlarına aşığım. Bu nedenle Anoshirvan’ın sözlerine yürekten katılıyorum.
İlkeli, doğru, işini ustalıkla yapan gerçek kimseler kalıcıdır. Bu nedenle büyüklerimiz “yalanın faydası bir kere, doğrunun ise sonsuzdur” diyerek, sahteliklerle yapılan işlerin kalıcı olmadığını söylemiştir. Zaten doğru insanın da yalanla işi olmaz, yaptığını layıkıyla en iyi şekilde yapar. İşte bizim en önemli eksikliğimiz sesini çıkaran insanları görüp, sessizlere sırtımızı dönmemizdir. Oysa esas olan sessizlerin sesini duyabilmektir. Anormal bir durum meydana geldiğinde ancak sessiz olanların sesi duyulabilmektedir. Bunun tipik örneğini İzmir’de kâğıt toplayıcı bir kadının 5 evladını yangında kaybettiğinde gördük. Oysa yanıbaşımızda yaşıyordu ve elinden geldiğince hayata tutunmaya çalışıyordu. Ancak ne yazık ki hayatı bir sosyal medya fenomeni kadar bile konuşulmadı…