Digital Çağ
Öyle bir çağın içindeyiz ki öfkesinden nefretinden korkulur, ağlamak istersin ağlayamazsın, gülmek istersin gülemezsin. Kolayca her türlü olumlu/olumsuz söylem eyleme dönüşür, bu da kişiyi zor duruma sokar. Nedir bunu böylesine kolay yapan. Elbette dijital teknolojiler. Digital devrim diyebileceğimiz dönem öyle hızlı gelişti ki buna uyum sağlayanlar ilerleme sağladı, sağlayamayanlar ise geride kaldı. Neydi bunu böylesine hızlı ve gizemli yapan. Cevap basit “kolaycılık”. İnsan zaten tembel bir varlık, insanı çalıştırmak için birtakım motive edici faktörlerin kullanılması gerekir. Aksi durumda insan çalışmaz. Evimize 1991 yılında sabit bir telefon bağlatmışız, kolayca haber alabilmek için. 1994 yılında ise bilgisayarlar arasında veri alışverişini sağlamak amacıyla internet protokolü uygulanmaya başlamış, diğer bir ifade ile internet doğmuş. Yıl 2021, bugün internet kesilse herhalde darbe filan oldu diye düşünülür. Böylesine anormal bir durum. Bir çeyrek yüzyılda hızla gelişen ve dönüşen teknoloji karşısında sosyal hayatı düzenleyen kurallar gelişti, değişti mi? Zaman zaman bundan 40-50 yıl öncesinin reklamları, sosyal hayatı düzenleyen kurallar, davranış biçimleri paylaşılıyor. Sanki bunlar uzaydan gelmiş gibi tepki verenler oluyor. Bu nasıl olur diyorlar. Elbette gerçek bir yaşam var. Digital çağa uymayan robotik bakış değil, insani bakış isteyen bir hayat hala devam ediyor. Digital çağın ürettiği tarım gibi tıklamalarla beslenmeyen, sulanmayan, hasat edilmeyen şekilde yetişen domatesler var. Domates hala toprakta yetişiyor, elle hasat ediliyor, kasalarla perakende satış yerlerine taşınıyor. Günümüzün sıkıntısı digital uygulamaların hayatın hemen her alanına etki ediyormuş gibi algılanması. Zira görüntü işleme teknolojileri ile birçok konu gerçekmiş gibi gösterilebiliyor. Z kuşağı olarak adlandırılan gençlerin gerçek hayatın dışında büyümesi, ya da algılaması sonucu süt inekten mi sağılır gibi konuları anlamaması. Bu gençleri eğitemedik, kolayca birçok konuya ulaşmasını sağladık, onlara gak deyince su guk deyince yemek bağlamında ne varsa verdik. Sonuçta süt bakkaldan, domates marketten alınır algısını yerleştirdik. Şimdi doğan, ya da 3-5 yaşında olan çocuklar ise mevcut 20 yaş civarı olan gençlerden de farklı olarak hemen herşeyi oyun olarak algılayacaklar. Z kuşağını digital çağın gerçeklerine göre eğitemedik, gelmekte olan ultra Z kuşağını ise nasıl eğiteceğimiz konusunda herhangi bir plan bile yapamadık. Zira 2 yıldır bir virüsle başa çıkmaya çalışıyoruz. Bugüne kadar insanoğlunun karşılaşmadığı bu virüs, öğretimi internete, eğitimi de ailelerin insafına bıraktırdı. Gemisini kurtaran kaptan misali çocuğunu doğru, gerçeklerle yüzleşmiş şekilde eğiten aileler bu çocukları geleceğe hazırlayabilecekler. Aksi durumda ise ne olduğunu tam algılayamamış, hayatı çok basit ve kuralsız bilen bir gençlik ortaya çıkar ki bu durum kaos ortamının oluşmasına zemin hazırlar. Zira yok kelimesinin karşılığını bilmeyen bir ortam oluşmuş durumda. Yok kelimesini öğretemediğimiz bugünün çocukları, yarının büyüklerinden ne bekleyeceğiz?