Bize Öğretilenler
Bize öğretilenler geçmiş değil, gelecek. Oysa geçmiş ders almak, gelecek yaşamın devamlılığı için gerekli. Geçmişe takılı kalmak, geleceği kaçırmak anlamına gelir. Geçmişi bilmemek de geleceği kaçırmak demektir. Her ikisini dengede tutup, doğru biçimde öğrenemezsen ne bugün ne de gelecekte var olabilirsin. Kapitalist sistemin tüm dünyada dayattığı gelecek algısı ve bunun için bugünden fedakârlık yaptırma hevesi hemen tüm ilişkileri şekillendiriyor. Bu nedenle insanlar kullanacakları ya da kullanabilecekleri her şeyi biriktiriyor ve gelecekte daha iyi olacak diye satın alıyor. Belki bir defa kullanacağı bir mal için hayatını feda ediyor. Bu durum kapitalist düzenin tüketim üzerine kurgulanan manifestosunun bir tezahürüdür. İnsanlara hep daha fazlasını önermek, daha fazla istemesini sağlamak, daima daha fazlasına yöneltmek temel ilkedir. Bunun için sadece insanı değil, insana etki eden herşeyi kullanmak, doğayı, çevreyi, bitki ve hayvan topluluklarını mal haline getirmek gerekiyor. Nitekim sistem tam da bunu yapıyor. Aklınıza ne gelirse gelsin hemen herşey mal yapılıyor ve insanlara gerekli olsun ya da olmasın öneriliyor. Milyoncu olarak tabir edilen bir dükkâna girin, ne alırsınız? O kadar çok şey alırsınız ki siz bile şaşarsınız. Peki bu nasıl oluyor da gerekli gereksiz ne olursa olsun satın alma gerçekleşiyor. İşte burada kapitalist sistemin gelecek için öngörüsü devreye giriyor. Sistem “bu sana mutlaka gerekir” diyor, gerekmez ise de değişiklik olsun, hergün aynı kıyafet mi giyilir, hergün aynı mı olur diyor. Zira sistem tüketimi teşvik etmek, daha fazla tükettirmek üzerine kurgulu. İnsan midesinin kapasitesinin sınırlı olması bile bu algıyı durduramıyor. Kaç çeşit kahvaltı, yemeğin yanında şu kadar çeşit garnitür vb. Sadece gıda bağlamında değil elbet, hemen hemen yaşamın tüm alanlarında insana verilen algı hep daha fazlasını istemek oluyor… Bize öğretilen bu. Oysa azıcık sorsak, bu bana gerekli mi? İhtiyacım var mı? Bu olmasa da olur mu? Eminim birçok kimsenin daha fazla mutlu olacağına, daha az borçlanacağına ve daha az istekli olmasından dolayı sistemin yavaşlayacağına. Yavaşlayan sistem insanı daha fazla kendi ile başbaşa bırakacağından etrafına bakması ve diğer insanları görmesini sağlayacaktır. Böylece insan yaşamanın keyfine varacaktır. Yüzyıllar önce Seneca adlı filozof “Hayat hikâye gibidir ne kadar uzun olduğu değil ne kadar güzel olduğu önemlidir” diyerek konuyu açıklamıştır. Gerçekten de kapitalist sistemin dayattığı ya da benimsettiği düzen sürekli borç almak, daha fazla istemek üzerine kurgulanmıştır. Oysa filozofun da dediği gibi hayatın gerçeklerinden birisi de ölümdür ve en adil olan da ölümün kendisidir. Öyleyse geçmişi bilmek, geleceği buna göre şekillendirmek isterken, bugünü yaşamayı unutmamak gerek. Ne yazık ki çoğu kimse bugününü unutmakta, böylece hem geçmişi hem de geleceği kaçırmaktadır.