Bir sizden bir bizden
Hikâye bu ya, tuzun çok çok değerli olduğu bir zamanda iki kişi, herşey ekilip-dikiliyor yetişip çoğalıyor, acaba tuz da ekilir mi? diyerek tarlalarını hazırlıyor ve tuz ekmeye karar veriyorlar. Tuzu ilkbaharda tarlaya düzgünce ekiyorlar. Gel zaman git zaman tarlayı kontrol ediyorlar ama tuz çıkmıyor. Diyorlar ki bu tuzu mutlaka bir böcek, kurt ya da bir şey yemiştir. Tüfekleri alıp gidip nöbet tutalım bakalım tuzu ne yemiş de tuz çıkmamış diye. Tarlanın içinde dolaşırken sineklerin uçuşup oraya buraya konduğunu görüyorlar. Olsa olsa tuzu bu sinek yemiştir diye takip ediyorlar. Derken bir sinek adamın birisinin alnının ortasına konuyor. Diğeri hemen kıpırdama diyor ve tüfeği doğrultup ateş ediyor. Tabi arkadaşı ölüyor, “bir sizden bir bizden biz de olduk 2 kilo tuzdan” diyor. Günümüz benzer olayları o kadar çok yaşıyor ki olmayacak olan onlarca benzer hikayeler ortaya çıkıyor. Buna bile bile lades diye bir deyim bile bulmuş durumdayız. Bilim, bilgi üretimi ve buna bağlı gelişmeler işte tam da bunun için gerekli. İnsan yapısı gereği tembel bir varlık, çalışma yerine tembelliği tercih etmesi normal. Hal böyle olunca üreteyim, çalışayım düşüncesinden, diğerlerinin çalışmalarından nasıl yararlanırım fikri üzerine hareket ediyor. Eğitim, insana çalışmayı öğretmesi bakımından gerekli bir yol. Bu konuda Yahudi tüccarlar çocuklarını eğitirken, bize göre farklı yollar izliyor, onlara çalışma ve iş disiplini veriyorlar. Yahudiler babalarının, dedelerinin veya büyük dedelerinin yaptığı işi yapmaya özen gösterirler. Yani yaptıkları işte ailelerin bilgi birikimi vardır. Kuşaktan kuşağa aktarılır. Bir Yahudi eczacıysa muhtemelen babası da dedesi de eczacıdır. Çocukları ve torunları da eczacı olur. Biz de baba evladı, evlat babayı beğenmez. Evlatlar özellikle babalarının yaptığı işi yapmamaya özen gösterir. Babasının yaptığı işi yapmayı "ayıp" kabul eder. Türkler ataerkil görünümlü anaerkil bir toplumdur. Çocuklar amcadan daha çok dayıya yakındır. Çocukluğundan itibaren annenin de etkisiyle tüm kurgusu babayı beğenmemek üzerinedir. Bunun doğal sonucu olarak Türk ailelerinde bilgi birikimi oluşmaz. Oluşsa bile kuşaktan kuşağa aktarılmaz. Biz çocukları çok seviyoruz bunun sonucu olarak onlara her türlü yardımı yapıyoruz. Çocuklar adeta kavanozda herşeyden uzak bir şekilde yetişiyorlar. Olumsuz bir durum ortaya çıktığında da şaşırıp kalabiliyorlar. Havaalanında bir yabancı anne gördüm, 4-5 yaşlarında bir kız çocuğu orada yerlerde oynuyor, annesi hiç karışmıyor. Bizim çocukları görüyorum, kocaman olmuşlar ancak kendi yemeklerini bile yiyemiyor. Yaşamın kendisi çok zor, herşeyi kontrol edemediğimiz gibi sırça köşklerde bir yaşam sürmek de mümkün değil. Elbette koruma ve kollama yapılmalı ancak bu abartılmamalıdır. Aksi durumda bilen yapamayan, gören anlamayan, duyan cevap veremeyen bireylerin ortaya çıkması mümkün.