Zenginlik mi dediniz!
İnsanın karnının doyması ne kadar önemliyse ruhunun doyması da o kadar önemlidir. İnsan ancak ruhu doyduğu zaman mutlu olur. Aksi durumda hep eksik kalır. Ruha hitap eden besinler ise kültürel faaliyetlerdir. Fiziksel bakımdan belki elle tutulmaz, gözle görülmez ise de ruhun besini bunlardır. Güzel bir musiki, şarkı, türkü, güzel bir manzara, seyahat, bir şiir ya da kitap, gazete okumak insanı ruhen doyurur. Ruhu doyan insan güzelleşir, hayata daha olumlu bakar, tüm canlıları, çevresini, yaratılmışı yaradandan ötürü sever. Gelişmişlik kavramı işte burada nihayete erer. Rostow’un kalkınmış toplum dediği toplum düzeni burada kendini gösterir. Bilindiği üzere 19. yüzyıl boyunca batılı ülkeler hızlı bir sanayileşmeyle birlikte yüksek bir büyüme süreci yaşadı. Rostow "İktisadi Büyümenin Aşamaları" adlı kitabında batılı devletlerin yaşadıkları deneyimlere bakarak, ülkelerin gelişmiş toplum seviyesine ulaşmak için belli aşamalardan geçmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Rostow'a göre bütün toplumlar zorunlu olarak aynı tarihsel aşamalardan geçer. Teoriye göre ülkelerin gelişmesinde birbirini izleyen beş aşama bulunmaktadır. Bu tez mantıksal olarak kalkınmanın aşamalarını tanımlamanın ve bu aşamalara göre toplumları sınıflandırmanın mümkün olduğunu göstermektedir. Bu doğrultuda her toplum tarihsel olarak kalkınma sürecinde belli aşamaları geçerek kalkınacaktır. Buna göre bugünün gelişmiş ülkeleri, geleneksel, kalkışa hazırlık, kalkış, olgunluk ve kitle tüketim olarak beş aşamayı geçerek bugünkü gelişmiş toplum düzeyine ulaşmışlardır. Gelişmekte olan ülkeler de aynı aşamaları geçme koşuluyla gelişmelerini tamamlayabileceklerdir. Aksi durumda gelişme tamamlanamadığı için gelişmeden bahsetmek mümkün olmamaktadır. Diğer bir deyişle insanların parasının yani karnının doyduğu durum olmakla gelişmiş toplum olmamaktadır. Örneğin, Kuveyt’te yaşayanların kişi başına düşen gelir; Norveç’te yaşayan halkın kişi başına gelirinden daha fazladır. Kuveytli bu gelirine rağmen Norveç’e iltica etmek, orada yaşamak istemektedir. Neden? İşte burada temel etken gelir, yani insanın karnının doyması değil, ruhunun doymasıdır. Zira zenginlik her ne kadar para ile ölçülse de ruh doygunluğunun ölçüsü yoktur. Bu ancak özgürlük, kültürel gelişmişlik, eşitlik, adalet gibi subjektif kavramlarla açıklanabilir. Az gelişmiş toplumlardan gelişmiş toplumlara doğru akan insanların sokakta da kalsa burada yaşama isteklerinin altında yatan neden budur. Türkiye’ye yönelen göçün geri gitmesi bu açıdan mümkün değildir. Diğer bir deyişle kimse attan inip, eşeğe binmek istemez. Gelişmiş bir ülkeden daha az gelişmiş bir ülkeye dönüş olmaz. İnsanlar gelişmiş bir ülkede sokakta kalmayı göze alarak, geri dönmemektedirler. Bu bakımdan kabul edilen göçmenlerin ya da iltica eden insanların geri gitmeyeceği varsayılarak, bunlara entegrasyon eğitimi verilmesi, sadece dil öğretme değil, kültürün de öğretilmesini gerektirmektedir. Zira Türk Kültürü beş bin yıllık geçmişin imbiğinden süzülerek gelen altın damlaları barındırmaktadır. Bunun göçmenlere öğretilmesi gelecek nesiller açısından çok önemlidir. Zira devletin temelinde kültür vardır, kültürün korunması devletin de korunması anlamına gelmektedir.