Yönetim bir Felsefe işidir
Günümüzde hemen her kurumun, devletin ya da şirketin en önemli sorunu yönetimdir. Bunun için üniversitelerin ilgili bölümlerinde verilen bilimsel yöntemlerin yanında alaylı olarak tabir edilen deneme yanılma ile öğrenilen süreçler de vardır. Sanayi devrimi ile başlayan yoğun üretimin bir sonucu olarak otaya çıkan yönetim bilimi, bunların sevk ve idaresinin nasıl olması gerektiği konularında başlayan sorunu bilime dönüştürerek, bugün daha farklı boyutlara getirmiştir. Temelde 2 farklı yaklaşımı ifade eden yönetim biçimi gerçekte nasıl olmalıdır? Yönetim üzerinde tartışılan ve karar verme durumunda bulunulan toplumun sosyolojik altyapısına göre şekillenen yaklaşımlar vardır. Yönetim, otokratik yani merkeze bağlı ya da demokratik istişareye dayalı yönetim biçimlerinden hangisi olmalıdır. Her iki tarzı da birçok yerde görmek mümkündür. Bugün birçok yerde yönetim otokratik şekillerde biçimlenen yaklaşım tarzı yani lidere bağlı bir yönetim yerine demokratik, mantıksal boyutun tartışıldığı sürece evrilmiştir. Her iki yaklaşımın da başarılı örnekleri vardır. Ancak günümüz dünyasında demokratik yönetim tarzının daha başarılı olduğu söylenebilir. Bununla birlikte bazı durumlarda otokratik yönetim biçiminin gerekli olduğunu da unutmamak gerekir. Her ne olursa olsun yönetim bir felsefe işidir. Bu nedenle yöneticinin felsefi bir yapısının ve anlayışının olması gerekir. Aksi durumda yönetici yönetim işini değil, bir memuriyet görevini icra ediyor duruma gelir. Özellikle lidere bağlı bir yönetim tarzının olduğu otokratik sistemlerde yöneticiler eğer “bunu bir soralım” derlerse bu durumda iş tek bir kişinin anlayış ve ferasetine kalır ki bu gelişmenin, ilerlemenin ya da öngörünün yeterince gelişmediği bir yapının ortaya çıkmasına neden olur. Bu durumda eskiden beri söylenen “ben bilmez, merkez bilir yaklaşımı” gelişmenin önündeki en büyük engeli oluşturur. Oysa hemen herkes bir şekilde görev icra etmek durumundadır ve bunun birtakım kararlar sonucunda gerçekleşmesi gerekir. Bu kararların doğru ya da yanlış sonuçları elbette olacaktır. Önemli olan doğru ya da yanlış kararların olması değildir, yanlış kararlarda ısrarcı olunarak sorunun derinleşmesine engel olunmalıdır. Aynı suda çırpındıkça daha derine batan kimseler gibi. Bu bakımdan kritik kararların otokratik şekilde değil, demokratik olarak alınması gerekir. Şüphesiz hemen herkesin aldığı kararlar kendisini bağlasa da bazı durumlarda başkalarına da zarar verir boyuta gelebilir. Bir fıkra olarak anlatılır. Kamyon sürücüsü önüne çıkan bir adam ile çocuk arasında çarpmamak üzere seçim yapmak zorunda kalır, sonuçta ise 10 ölü 20 yaralı meydana gelir. Sorduklarında da şoför “ne yapayım çocuğa mı çarpaydım, adam pazar yerine kaçtı ben de adamı takip ettim” der. Bu bakımdan yönetim işinde mutlak surette felsefi bir bakış açısının olması, yöneticinin başarısını doğrudan etkilemektedir. Ancak günümüzde birçok kurum ve kuruluşta yöneticilerin felsefi yapılarına değil, itaatkârlığına bakılmakta, örgüte bağlılık esas alınmaktadır. Bu durum sürekli tartışılan liyakat meselesini ortaya çıkarmaktadır. İşte liyakat denilen kavramın dayandığı nokta da budur. Eğer yöneticinin felsefi bir yapısı varsa o yönetici iyi bir yönetim sergiler. Bu nedenle diyorum, yönetim bir felsefe işidir.