Topal Ördek Sendromu
Yeni evli çift düşünün, bir akşam sinemaya gitmek istiyorlar ancak adam karısına geç hazırlandığı için kızmaya başlıyor. Asansörden tartışarak iniyorlar. Yolda trafik sıkışıyor. Adam bir yandan kendisini sıkıştıran araçlara bağırıp çağırıyor, bir yandan da geç kalmalarına sebep olan karısına. Sinema çevresinde de park yeri bulamayıp, bir o yana bir bu yana dolaşıp duruyorlar, sinirler geriliyor. Derken, izledikleri film de hoşlarına gitmiyor. Bu sefer çıkışta kadın, "kötü bir film seçtiği için" eşini suçluyor. Tartışmaya devam ederek eve dönüyorlar. Diğer yanda işin SOSYAL MEDYA boyutunda, bu durumun daha farklı bir görünümü var. Evinizde pijamalarınızla sakin bir şekilde oturuyorsunuz. Sosyal medyada bu arkadaşınızı görüyor, iki gülümseyen yüz, kucakta kocaman bir patlamış mısır paketi, arka planda film afişi. Fotoğrafın altında "Harika bir bahar akşamı, enfes bir film, patlamış mısır ve aşkım." Cümlenin sonunda bir de kalp var. Moraliniz bozuluyor. "Ben evde oturuyorum, millet nasıl da gezip, eğleniyor." diye canınız sıkılıyor. İşte, sosyal medyanın illüzyonu burada. Herkes, ucu bucağı olmayan bir podyumda, ha bire poz veriyor. Seyirciler bu kıyaslama oyununa özenip duruyor. Sosyal medyada mutlu görünmek için harcanan büyük bir gayret var. Ancak paylaşılan bu fotoğrafta gayret hiç görünmüyor. Stanford Üniversitesi'nde konuyla ilgili yapılan çalışmalara ÖRDEK SENDROMU deniliyor. Ördekler gölün üzerinde hiçbir çaba sarf etmeden, rahatça süzülür, yüzerek keyif alıyormuş gibi görünürler. Oysa suyun içinde kalan, görünmeyen ayakları bir makine gibi çalışır. Ancak dışarıdan bakınca hiç belli olmaz. Sosyal medyada aynen bunun gibidir, eğer suyun altında kalan kısımlar da ekranda görünse, hiç kimse onlara bakıp özenmez, morali bozulmaz. Bu bakımdan halk arasında buna “kaza bakarak kaz yumurtası yumurtlamaya” ya da “haline bakmaz harem duvarı atlar” derler. Öteden beri insanların kendilerine bakma yerine hep diğerlerine baktığı görülmekte. Oysa insanın kendine bakması daha mutlu ve huzurlu yaşaması için yeterlidir. Huzur insanın kendi içindedir ve bunun için başkalarına bakmasına ihtiyaç yoktur. Ancak günümüz dünyasında sürekli izlettirilen reklamlar, filmler, diziler akla ne gelirse gelsin görüntüler hep daha fazla istemek üzerine kurgulanmıştır. Yalılar, paranın nereden geldiği belli olamayan şirketler, otomobiller, özel bakıcılar, hizmetliler, şoförler sürekli daha fazlayı istemek üzerine kurgulanmış senaryolar, bizlere boca ediliyor. Bu durumda insan hep başkasına bakarak hayatını sürdürmek istiyor. Zaten kapitalist sistemin istediği de budur. Bir araştırmaya göre kişinin günlük bazda maruz kaldığı reklam sayısı 3 bini bulmaktadır. Sistem reklamların sihirli dünyasında insanları mutlu hissettirmek ve daha fazla tüketim için talep etmesini sağlamak üzerine kurgulanmıştır. Gerçekler ve bunun insanların mutluluğuna yönelmesi daha az konuşulmaktadır. Oysa insan ancak kendisi olduğu zaman huzuru bulur.