Tarımda özelleştirme olur mu?
Tarım kendine has özellikleri ile 7 gün 24 saat ilgilenmeyi içinde barındıran kendine özgü bir sektördür. Bu bakımdan bir yaşam biçimi olarak kabul edilmeyi gerektirir. Aksi durumda yeterli verimlilikte ve karlılıkta yapılamaz. Diğer alanlarda mesai kavramı ve çalışma koşulları belirli bir standartlıkta yapılır iken tarım sektöründe çalışma standartlarının oluşturulması zordur.
Örneğin günün belirli saatlerinde ilaçlama yapılması, sulamanın gece yapılarak daha etkin ve verimli olması bile standart oluşturulamamasının en büyük nedenidir. Teknoloji ve uygulamaların bugünün koşullarına göre daha geri olduğu bundan 50 yıl önce devlet anlayışı ile tarım yapılabilirken, günümüzde çalışanların o bilinç ve etik anlayış düzeyinden giderek uzaklaşması sonucunda, tarımın kamu anlayışı ile yapılması zorlaşmıştır.
Bundan 25 yıl önce bir döner sermaye işletmesinde silajlık mısırların biçilmesi sonrasında, römorkta kalan mısırların silaj çukuruna dökülmesi işlemini işçiler mesai bitimi olduğu için yapmamış, tonlarca silaj çöpe gitmişti. Yine benzer biçimde fidanlar hafta sonuna denk geldiği için dikilememiş, üzerinden hafta sonu geçmesi sonrasında fidanlar kurumuş, tutma oranı %10 ancak olmuştu.
Tüm bu faktörler gösteriyor ki kamu anlayış ve mantığı ile tarımsal faaliyetlerin sürdürülmesi zor, sıkıntılı ve verimlilikten uzaktır. Bu nedenle tarımın verimli bir şekilde yapılabilmesi için benimsenmesi daha doğrusu içselleştirilmesi gereklidir. Bu da ancak tarımın bir yaşam biçimi olarak kabul edilmesi ile mümkündür.
Bugün dünyada yapılan tarımsal faaliyetlerin önemli bir kısmı aile işletmeciliği (%70) şeklinde yapılmakta, ailenin tüm bireylerinin mutlaka yapacağı bir iş bulunmaktadır. Hatta çok ünlü bir deyiş vardır “Türkün ihtiyarına ya koyun güttürürler ya da çocuk baktırırlar” diye. Dolayısıyla tarımın devlet anlayışı ile yapılması zor bir faaliyettir. Bu ancak yöneticilerin çiftçi kökenli olması ve işi çok iyi bilmesi ile ancak yürütülebilir. Öyleyse devlet neden çiftlikler kurarak tarımsal faaliyetlerin yürütülmesi işine girmiştir?
Öncelikle Osmanlı Devleti’nde sarayın gıda ihtiyacının sağlanması amacıyla çeşitli yerlerde devlete ait tarımsal faaliyet yürüten iletmeler oluşturulmuştur. Daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması sonucunda ordunun gerektiğinde de halkın ihtiyacını karşılamak amaçlı olarak modern tarım tekniklerinin uygulanması, tarım sanayinin geliştirilmesi ve bu konularda çiftçilere önderlik ve öğreticilik görevi yapması amacıyla Atatürk’ün muhtelif tarihlerde kurduğu çiftlikler şeklinde kurulurlar. Tüm bu devletin yönetim ve kontrolünde olan yerler 1950 yılında birleştirilerek Devlet Üretme Çiftlikleri adıyla bir devlet kurumu olarak faaliyet göstermeye başlarlar. Zaman içinde çok önemli görevler üstlenen bu çiftliklerde özellikle tohumluk üretimi konularında uzmanlaşma meydana gelir. Zira tohum üretimi karlılık ile açıklanamayacak kadar önemli bir faaliyettir. Zira bir tohumluğun kaliteli olup/olmadığının anlaşılması ancak bir üretim sezonu sonunda anlaşılır. Dolaysıyla bunda güven ön planda tutulmalı, karlılık ise arka planda kalmalıdır. Ancak zaman içinde devlet kurumlarında olan yıpranma burada da kendini gösterir, uzman olmayan ya da işten anlamayan kimselerin çiftliklere yönetici, mühendis, çalışan olarak alınması sonucu ciddi oranda zarar eder, devletin maliyesi üzerinde bir yük olarak kalırlar. Misyonunda tarım ve tarıma dayalı sanayi için
tohumluk, damızlık ve hammadde üretmek, gen kaynaklarını korumak olan işletmenin vizyonu stratejik önemdeki tohumluk ve damızlıkta öncü, tarıma dayalı sanayi için bitkisel ve hayvansal üretim yapan, gen kaynaklarını koruyan, kalitesiyle rekabeti artıran, dinamizmi ve güvenilirliği yüksek bir kurum olmak vardır.
Sonuçta her iktisadi faaliyette olduğu gibi karlı olmayan faaliyetlerin lav edilmesi anlayışı burada da kendini gösterir, bir kısmı kapatılır, devredilir ya da kiraya verilmek suretiyle faaliyetleri küçültülür. Ancak burada unutulmaması gereken çok önemli bir husus vardır. Devletin öncelikli görevi güven ve istikrarı sağlamaktır. Dolayısıyla bu çiftliklerin amacı öncelikle kar etmek olmamalıdır. Zira tarım en temel ihtiyaçlardan olan gıdanın sağlandığı anakaynağı oluşturmaktadır. Bu bakımdan tarım ile ilgili bir karar verirken 2 kere düşünmek gerekir.
Diğer taraftan devlet tarafından kurulan şeker fabrikaları, kooperatifler ve diğer kurumların özelleştirme adı altında devredilmesi ya da kapatılması ile faaliyetlerine son verilmesi doğru bir karar değildir. Özel girişimler ya da kuruluşların öncelikli hedefleri kar iken devletin ana görevlerinden birisi halkın gıda ihtiyacının doğru ve güvenilir kaynaklardan sağlanmasıdır. Bu bakımdan devlet kritik öneme sahip gıda üretimi ya da sektörlerde güven ve istikrar amaçlı olarak var olmalıdır. Burada öncelikli amaç kar olmamalıdır. Kurumların zaten zor olan yönetim fonksiyonları ise bağımsız ve işini bilen personelden oluşmalıdır. Zira devlet kontrol eder ve sürdürülebilir arz için önlemler alır. Aksi durumda piyasanın acımasız rekabeti halkın refah seviyesini düşürür. Bu bakımdan gıda sağlayıcı kurum kuruluşlar gibi kritik önemdeki işletmelerin korunması, burada kesinlikle işi bilen yöneticilerin olması, istikrar için şarttır.
Özelleştirmeler yapılırken bunların dikkate alınması yanında korunacak kurumların da özerkleştirilmesi, yani siyasi baskı ve kararlardan arındırılması gerekir. Böylece gıda sistemi bağlamında tarım istikrarlı bir yapıya kavuşur ve sürdürülebilir.