Sorgulamadan inanmak
Sorgulamadan inandığımız birşey varsa, bize inandığımız o şeye karşıt bir delil gösterilse de ne yapar ne eder o delili kendi inandığımız duruma uygun hâle dönüştürürüz. Psikolojide buna rasyanolizasyon (mantığa büründürme) hali denir. Günümüzde bunun için çok sayıda araç bulunmakta. Hemen herşeyin sanal olduğu ortamda delillerin de kolaylıkla oluşturulabildiği göz önüne alındığında önce kendimizi sonra da etrafımızdaki kişileri ikna etmek kolaylaşır. Hatta kitaplar, tarihi belgeler de gösterilebilmekte, kimse de gidip aslına bakmamaktadır. Aslına bakarak, olayın o şekilde olmadığı görülse bile yine de ikna edilememektedir. Bu durum psikolojik bir rahatsızlık durumu olmasına karşılık, sanal ortamların cezbedici aurası nedeniyle gerçeklerin algılanması gerçekleşmemektedir. Oysa zaman diye bir kavram vardır ve bunu yıllar önce Einstein izafiyet teorisi ile zamanın göreceli durumunu açıklamıştır. Kurama göre, bütün varlıklar ve varlığın fizikî olayları izafidir. Zaman, mekân, hareket, birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafî olaylardır. Cisim zamanla, zaman cisimle, mekân hareketle, hareket mekânla ve dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlıdır. Bunlardan hiçbiri müstakil değildir. Bunun çok sade açıklaması şu şekildedir "elinizi bir dakikalığına sobaya dokundurun, sanki bir saatmiş gibi gelir. Aynı şekilde bir dost ile hoş sohbette bir saat zaman geçirin, bir dakikaymış gibi gelir.” işte izafiyet budur. Teori günümüzdeki birçok olayı da açıklar. Eğer istediğimiz ya da düşündüğümüz bir şey ise bunu olumlu görme, istemediğimiz ya da olumsuz bir şey ise onu da kötü görme ile kendimizi kandırırız. Ya da şu şekilde söylemek gerekir, sizi mutlu edecek yalan mı? yoksa mutsuz edecek gerçek mi? İnsanların çoğu kendisini de aldatacak yalanları sever. Gerçekler çoğu zaman istenmez, ya da doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali doğruluk pirim yapmaz. Oysa insanın gerçekleri yüzüne söyleyecek dostlara ihtiyacı vardır. Bu kimseleri yanında tutmalı, onlara yalnızca doğruları söylediği için kızmamalıdır. Ancak hemen her liderin yanında ona doğruları söylemeyen soytarılar vardır. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti Girit Adasını almak için çok uğraşır. Yıllar süren (24 yıl) savaşlar yapılır, sonunda padişah kızar ve kim bana Girit derse idam ettireceğim der. Nihayetinde Girit adası alınır, ancak padişaha adanın alındığı nasıl söylenecek. Aşçılar yemekte tirit yaparlar, padişah ilk defa yediği yemeği görünce bu ne yemeği der. Bunun üzerine aşçılar, “sahanda tirit alındı Girit” padişahım diyerek, olayı çözmüş olurlar. Görüldüğü gibi liderlerin etrafında hem akıllı hem de olayları ilmi siyaset çerçevesinde çözebilecek insanlar olmalıdır. Elbette liderleri eğlendirecek soytarılar olur. Bunlara saray soytarısı denir. Ancak bunların yanında gerçekleri dile getirebilecek dirayette akîl insanların varlığı kararların doğru alınmasına katkı sağlar. Aksi durumda alınan kararlar sorunları çözme yerine artırmadan başka işe yaramaz.