Salyangoz etkisi
Salyangoz kendi etrafında dönen ve sonra bunun daha ileri gitmesini sağlayan anafordan oluşan bir düzenek. Bu sistem salyangoz isimli bir hayvandan esinlenerek geliştirilmiş ve endüstriye uyarlaması yapılmış, daha çok su pompalarında kullanılan bir sistemdir. Suyun kendi etrafında döndürülerek daha ileri taşınması bu sayede gerçekleşir.
İnsan da bunun gibi bazen kendisini dinlemeli, kendi hataları ile yüzleşmeli ve yeniden ayağa kalkmalıdır.
Ancak günümüz medya ve iş dünyası o kadar acımasızdır ki insanın bu süre içinde kendisi ile bile yüzleşmesine izin vermemektedir. Sen neymişsin be abi misali geriye çekilmeye, kendi hataları ile yüzleşmeye, düşünce tarzını ya da çevresini değiştirmeye fırsat bulamamaktadır. Oysa herkes hata yapabilmekte, mekanik olan sistemler bile arızalanabilmektedir. Dolayısıyla bir atılım yapmadan önce mutlaka geriye dönüp bakmalı ve sonrasında ileri atılmalıdır.
Aksi durum kayıplara ya da kendi etrafında dönüp durmaya yarar. Aynı denemeleri yapıp farklı sonuçlar beklemek gibi. Bu konu ile alakalı olarak yaşadığımız bir olay şöyle gelişmiştir. 70’li yıllardan sonra Konya’da yaygınlaşan toplu ulaşım sistemleri içinde dolmuşçuluk ilk olarak 3 tekerlekli araçlarla sağlanmaya başlamıştı.
Arçelik denen bu araçlarla yapılan yolculuklarda arkada bulunan kapalı alana 3’er den 6 kişi binmekte, öndeki şoförün yanına da 1 kişi binerek 7 kişinin bir yerden başka bir yere kolayca gitmesi sağlanıyordu. Ancak her zaman olduğu gibi bunun çok çok üzerinde kişinin bu araca doluştuğu ve 15-16 hatta daha fazla kişiyle yolculuk yapıldığı da oluyordu. Bir akrabamız da kendi özel kullanımı için bu araçlardan bir tane almıştı. Böylece hem kendi işi olan çimento beton işleri ile uğraşıyor hem de ailesinin taşınması gerçekleşiyordu.
O yıllarda genelde Pazar günleri aile efradı toplanır, eş-dost akraba birlikte börekler yaptırılır, şen şakrak yenirdi.
Yine böyle bir günde rahmetli Babam ile bu akrabamız börek yaptırmaya çarşıya Arçelik ile gittiler. Bugünkü il göç idaresinin bulunduğu yerde Çocuk Yuvası vardı. Orası birbirine benzeyen sokakları ile kolayca karıştırılabilecek bir mahalleydi. Bizler evde babamla, İbrahim amcayı bekleye duralım, bunlar Çocuk Yuvasının etrafında 3 defa dönüp durmuşlar, yolu şaşırmışlar. Geciktiler, bizler evde acıktık, onları merakla bekliyoruz.
Neyse epey bir süre sonra geldiler. Geldiler ama birbirlerine bakıp bakıp gülüyorlar. Sonradan anlattılar. Meğerse Çocuk Yuvasının orada kaybolmuşlar. İbrahim amca Arçelik ile her defasında sola dönüyor, babam İbrahim sağla döneceksin diyor ama tam oraya geldiğinde yine sola dönüp, yolu karıştırıyor. Neyse 3 defa aynı yeri tavaf edip, epeyce bir uğraştıktan sonra aracı durdurup bir nefes almışlar. Daha sonra da babamın dediği gibi sağa dönüp eve gelmişler.
Bu bana yıllar sonra aslında bildiğimiz, ya da bildiğimizi sandığımız şeylerin yanlış da olabileceğini düşündürttü. Zaten herşeyi biliyor olsaydık hata yapmazdık, ya da bildiğimiz halde bile yanlış yapabiliyoruz. Öyleyse bazen bir şey yapmadan önce durup düşünmeli ve yeniden başlamalıyız.
Ancak elbette aynı metotlarla ya da sistemlerde değil, değiştirerek/değişerek yenilenmeliyiz. Bunu birçok kereler dile getirdim. Dünya çok hızlı dönüyor, sistemler, uygulamalar değişiyor. Bizler bu dönüşüm içinde sadece küçük birer bireyiz.
Öyleyse bizim de zaman içinde değişmemiz, düşünce, fikir ve uygulamalarımızı değiştirmemiz gerekiyor. Aksi durumda statikocu olarak kalır, dünyadaki değişmeleri/gelişmeleri uzaktan izleriz. Bu nedenle “Kendini yargılamak, bir başkasını yargılamaktan çok daha zordur. Eğer kendini doğru bir şekilde yargılamayı başarırsan bu, senin gerçek bir bilge olduğunu gösterir.” der, “Küçük Prens kitabında Antoine de Saint-Exupéry...