Nereden nereye
Zaman zaman kendimize sorarız, nereden nereye geldik diye. Bunun için hemen herkes benden önce benden sonra gibi bir ayrıma gider. Oysa Dünya dönüyor ve hergün başka bir gün oluyor. Sosyal medya hesaplarımız zamanla bize geçmişi hatırlatır. O zaman bakarız ve o günün koşullarını düşünür, neden o davranışı yaptığımızı kendi kendimize sorarız. Bugün olsa aynı davranışı gösterir miyiz diye de kendi kendimizi hesaba çekeriz. Belki o günün şartlarında yaptığımız doğrudur ancak zaman geçtikçe o davranışın yanlış olduğu ortaya çıkar. Tarih bunun için okunmalıdır. Zira tarihte birçok olay o günün şartlarında doğru iken bugünün yaşam biçiminde yanlış olmaktadır.
Peki ne yapmak gerekir? Madem gelecekte bugün yaptığımız ya da aldığımız kararlar yanlış olacak, öyleyse neden karar alıyoruz. İşte tam da bu noktada İslami düşünce bize doğru yolu göstermektedir. İslami düşünce sisteminde bir kişi ya da olay üzerinde değerlendirme yapılmamakta, istişare durumuna göre kararlar alınmaktadır. Bugünün dünyasında en çok ihtiyaç duyulan konuda bu olsa gerek. Ben yaptım oldu anlayışından birlikte karar aldık davranışına evrilen bir dünyanın topluma daha fazla katkı yapacağı açıktır. Avrupa Birliği bu anlamda ortak anlayışı hâkim kılan yapısı ile örnek teşkil etmektedir. Zira kararlar uzun tartışmalardan sonra alınıyor, farklı özellikteki tüm toplumu kapsıyor. Böylece dünyada refah toplumuna ulaşan bir bölgesel güç birliği meydana geliyor.
Aslında olması gereken İslam Toplumunun bu şekilde refah düzeyine ulaşmasıdır. Ancak ne hikmetse İslam Toplumunda olması gerekenler yapılmıyor, benlik kavramı toplumun önüne geçiyor. Oysa Kuran’da bile Allah ben demiyor, çoğul olarak biz kelimesi ile uyarılarda bulunuyor. Zaten İslam bir toplumbilim olarak bireyi değil toplumu önceliyor. Ancak günümüz kapitalist dünyasında toplum, daha fazlasını isteyeceğimiz bir topluluktan ibarettir. İşte burada felsefi bir kavram olan Hedonizm ortaya çıkmakta, hedoist bir yığın bireye toplumun diğer kısmı hizmet etmektedir. Belki de bu durum şeytanın benlik kavramına karşılık geliyor.
Kelimeyi anlamayanlar için açıklayayım, "HEDONİZM", felsefi bir terimdir ve "HAZCILIK" anlamına gelmektedir. "Haz" üzerine kurulu bir yaşam felsefesi. Halkı çeşitli adlar altında sömürerek ya da kandırıp, elde edilen serveti haz üzerine kullanmak üzerine kurulan bir sistemdir. Türklere özgü ya da Ortadoğu toplumlarına has bir özellik değildir, dünyanın hemen her yerinde mevcuttur. Çünkü, insanın ihtiyaçları, sorunları, sosyo-psikolojik durumu dünyanın her yerinde aynıdır. Bir insanın temel ihtiyaçları yiyecek, içecek, güvenlik ve aileden ibarettir. Bundan sonrası ise temel ihtiyaçların ötesinde ihtiyaçlar olmaktadır. Kazandığı ile içtiği bir kahve, arkadaşları ile yediği yemek, bir üst model araba alması, tatile gitmesi, eğlenmesi vs. HAZCILIK değildir. Hazcılık bunu yaşam amacı edinmektir. Adamın 10 milyon doları var, 50 milyon doları var, 500 milyon dolar var, 1 milyar, 5 milyar, 10 milyar doları var...
Ne yapacak bu kadar parayı? Bir insan istediği kadar lüks yaşasın, harcayabileceği para sınırlıdır. İşte bir kısım insan hayatına anlamlı bir hedef, amaç koymayı başarırken özellikle kültürü yetersizse bir kısım bunu yapamıyor ve bir yerden sonra bocalamaya başlıyor. Temel ihtiyaçları karşılandı, evi, arabası, her gün sağlıklı şekilde karnını doyurabilecek yiyeceği, sağlık harcamalarını karşılayabilecek, çocukların eğitimleri için yeterli, her yıl birkaç defa tatil yapacak parası var. Bazıları bundan sonra hayatın anlamını kaybediyor ve saçmalamaya başlıyor.
Türkçe’de çok güzel bir deyim olan görgüsüzlük denilen kavram tam da budur. Bu bakımdan nereden nereye gelirken görgüsüzlük bağlamında kendimizi de test etmemiz son derece önemlidir. Bir düşünüre sormuşlar “hayattaki en büyük yokluk nedir?” diye, düşünür “varlığına alışılan kişinin ya da durumun yokluğudur” diye cevaplamış. Bu nedenle mevcut durumunu, kültürünü, kendi kendisini giderek geliştirmek ancak bunu görgüsüzlük şeklinde yapmamak gerekir.