Türk siyasetine dünya penceresinden bakılmalıdır
Bugün öncelikle bir takım teorik bilgileri netleştirmekte yarar görüyorum. Çünkü yazdığım yazılarda çokça kullandığım kelimelerin gerçek anlamlarını bilmediğimiz takdirde sanki ortaya yanlış söylenmiş gibi bir anlam çıkıyor.
Genelde hep karıştırılan “sosyal demokrasi” diye bir kavram vardır. Sosyal demokrasinin “sol” bir ideoloji olup olmadığı 2. Enternasyonalden beri halen tartışılmaktadır. CHP, ilk başta “kurucu parti” olarak bir “devlet partisi” idi. Çok partili döneme geçişle birlikte de “devletten yana olma” özelliği ortadan kalkmamıştır. 1965 seçimleri öncesinde Genel Başkan İsmet İnönü “ortanın solu” kavramıyla partinin siyasi yerinin “merkez sol” olduğunu belirtmiştir. O zaman bu da sosyal demokrasi gibi anlaşılsa da bu doğru değildir. Daha sonra Bülent Ecevit dönemi CHP “demokratik sol” görüşünü benimsemiş. Ve sosyal demokrasiden ayırmıştır.
1980’den sonra Halkçı Parti ve Sosyal Demokrat Parti’nin birleşmesiyle oluşan Sosyal Demokrat Halkçı Parti(SHP) sosyal demokrat bir parti olarak hizmet verdi. 1992’de tekrar kurulan CHP’nin ideolojisi yine sosyal demokrasi olmadı. CHP “demokratik sosyalizm” denilen bir sol fikirle ortaya çıktı. Ve de Merhum Genel Başkan Deniz Baykal liderliğinde de hep bu ideoloji ön plana çıktı. En son Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasıyla birlikte CHP’nin ideolojisi “tam sosyal demokrasi” olarak belirlendi. Parti içerisindeki “ulusalcı” isimler aslında bu yüzden tasfiye edildi. Çünkü ulusalcılıkla, sosyal demokrasiyi bir arada tutamazsınız. Aynı zamanda Atatürkçülükle, sosyal demokrasi de bir arada olamayacağı için parti içerisindeki Atatürkçü yapı da tasfiye edilmeye devam ediyor. Vatandaşların bakış açısı “sol ve sağ” olduğu için diğer ayrıntılara pek takılmaz ama ne kadar önemli olduğunu anlamak gerekir.
Buradaki siyaset değişikliklerinin ne gibi bir önemi var konusuna da değineyim. 2002-2015 ve 2015-2023 arası Ak Parti siyasetlerine “aynı siyaset” demenin imkânı var mıdır? Bu dönemde CIA projesi FETÖ’nün yönlendirdiği bir İktidar varken 2016’dan itibaren CIA projelerini bozan, 15 Temmuz’da ABD girişimini alt eden, ABD uşaklığı yapan FETÖ’ye, PKK’ya ülkeyi zindan eden bir siyaset yok mu? Daha evvel ABD’nin istekleri doğrultusunda hareket eden ancak şimdilerde Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarının doğrultusunda işine geldiğinde ABD ile; işine geldiğinde Rusya ile; işine geldiğinde AB ile Çin ile İran ile Arap ülkeleri ile işbirliği yapan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti yok mu?
İşte 2002 yılındaki CHP ile şimdiki CHP’nin aynı politikaları savunduğunu söyleyebilmek nasıl imkânsız ise 2002 yılındaki Ak Parti ile şimdiki Ak Parti’nin politikalarının aynı olduğunu söylemek de imkânsızdır. Aradaki bu farklılaşmayı göremediğiniz takdirde siyaseten sadece kullanılırsınız. Kendi fikrinizi, savunduğunuz partinizde bulamazsınız. Dolayısıyla tüm vatandaşların bu ayrımı yapması, ülke adına yapılanların ve yapılmak istenilenlerin farkında olması en başta gelen görevi olmalıdır.
Burada dikkat çeken bir hususu da belirteyim. Ak Parti’nin 2002-2015 dönemi mi vatandaşlarımız daha rahat yaşıyordu, 2015-2023 arası mı diye sorsam herkes cevabı biliyor? Tabii ki 2015’e kadar olan dönem çok daha refah içerisinde ve ekonomik manada daha rahat bir dönemdi. Aynı soruyu 1980 öncesine götürürsek; “Ecevit dönemi mi daha refah bir halk, Demirel dönemi mi daha refah bir halk vardı” diye sorsam vatandaşların büyük çoğunluğu Demirel dönemlerini belirtecektir. Çünkü Ecevit dönemleri her zaman “ABD’ye kafa tuttuğumuz, kendi ülke çıkarlarımız doğrultusunda siyaset ürettiğimiz” zamanlardı. Bu durum da; Adnan Menderes’ten itibaren “tabii” olduğumuz ABD çıkarlarına uygun olmayınca, uygulanan ambargolarla para bulamadığımız, ekonomik manada sıkıntıya düştüğümüz, yani kısacası o “kuyrukların olduğu” dönemlerdi. O Ecevit döneminde çok güçlü ekonomimiz olmadığından bu baskıya dayanamayan Hükümetler el değiştirebiliyordu. Hemen ardından gelen Demirel Hükümeti çok kolay(!) kredi bulabildiği için her ne kadar ülkeyi biraz rahatlatıyor olsa da ABD’ye biraz daha bağlıyordu. 2016’dan itibaren Dünya’da Türkiye Cumhuriyeti gerçeğini kabul ettiren bir Cumhurbaşkanı ile Devlet olarak her türlü baskıya, gizli ambargoya rağmen büyük mücadeleler veriyoruz.
Şimdi bu yazıdan sonra gelecek tepkileri de biliyorum. Bana dünya kadar, Ak Partili falancanın, filancanın yolsuzluk, gayri ahlaki, uygunsuz paylaşımlarını atacaklar. Ve yazacaklar da “buna ne diyorsun?” diye. Onu da baştan cevaplayayım; ben olaya daha geniş bir perspektiften bakmayı doğru buluyorum. 1980’den sonra hükümetlere bakalım: Özal Hükümetlerinde yolsuzluklar, hırsızlıklar olmamış mıydı? Mesut Yılmaz Hükümetlerinde, Tansu Çiller Hükümetlerinde, Erbakan Hükümetinde, hatta Ecevit Hükümetinde… Hatta 1980’de darbe yapan Cunta mensupları hakkında bile yolsuzluk ithamlarını hatırlamıyor musunuz? Yani maalesef bunu toplumsal bir eksiklik olarak görüyorum. Bunu sanki Türkiye’de hiç görülmemişti de sadece bir parti yaptı gibi algılamak çok doğru bir algı olarak gözükmüyor. “Hırsızlık” yapanın cezası bir şekilde verilir. Bunu kendi içimizde hallederiz. Ama ABD’ye veya daha geniş bakış açısıyla Emperyalizme göbekten bağlanmak istemek telafi edilmesi çok zor bir siyaset demektir.
2002’den beri ülkeyi yöneten Ak Parti iktidarı ve onun Lideri Recep Tayyip Erdoğan 21 yıl sonra hala ya 1.parti ya da 2.parti olarak siyasete devam edecek gözükmektedir. Bu şu demektir: Hala muhalefete tam olarak güvenemeyen bir halk vardır. Düşünsenize; 21 yıl sonra birçok hataya rağmen hala vatandaşın güvenine mazhar olmak siyaseten zaten bir kazançtır. Eğer vatandaş muhalefetten herhangi bir lidere güvenebilseydi, herhangi bir partiye umut bağlasaydı inanın şu anda, 21 yıl sonra ne Ak Parti adı, ne de Recep Tayyip Erdoğan adı konuşulmazdı bile.
Konunun en başına dönecek olursak, ülke siyasetine “soldan bakış” özetle budur. Bunun en güzel örneği de 2005’deki KKTC seçimleridir. CHP, KKTC’de solun adayı olan Mehmet Ali Talat’ı değil; sağın adayı olan Serdar Denktaş’ı desteklemiştir. Çünkü Baykal liderliğindeki CHP, KKTC seçimlerine demokratik sosyalizm açısından bir sol parti olarak değerlendirmiştir. Oportünizm yapmamıştır.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.