Doğru bilinen yanlışlar
.
Geçtiğimiz çarşamba günü TBMM’de Ak Parti Grup Toplantısı yapıldı. Grup toplantısında Ak Parti Genel Başkanı sıfatıyla Recep Tayyip Erdoğan konuştu. Tabii ki gündeminin büyük kısmı CHP ile ilgiliydi. Aslında bundan daha doğal bir durum yok. Yani iktidar partisi olarak Ak Parti’nin en büyük rakibi CHP; Anamuhalefet Partisi olarak CHP’nin en büyük rakibi de iktidar partisi Ak Parti’dir.
Bundan dolayı grup toplantılarında partilerin tabanlarını toplayabilmek ve onları birlikte tutabilmek adına bazı şeyleri konuşmak, söylemek hatta isnat etmek politikanın doğasında olan bir şey.
Hani geçtiğimiz ekim ayı başında yeni yasama yılı resepsiyonunda Devlet Bahçeli, Özgür Özel’e "Birbirimizi kırmıyoruz inşallah. Üzülme, bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor, siyasetin gereği olarak." Demişti ya, işte konu aslında bu. O nedenle tabanı konsolide etmek adına bazı söylemlerin peşine düşüp “tartışma yaratmaya çalışmak” olsa olsa politika bilmezlik olur.
Ancak, bununla ilgili bazı konular var ki, bu konuları düzeltmek ve doğrusunu söylemek gerekir. Çünkü aksi halde bu yalan-yanlış bilgiler nesillere aktarılıp gidiyor.
Burada şöyle iki örnek verirsem sanırım daha iyi anlaşılabilir. Mesela Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan konuşmasında “1950’den bu yana CHP tek başına iktidar olmadı” diyor. 1950’den bu yana 75 yıl geçmiş ve de CHP iktidar olmamış. Bu çok doğru bir bilgi. Ancak aynı konuşmasında Erdoğan 27 Mayıs’tan itibaren birçok olumsuz konuyu CHP’nin yaptığını anlatıyor. Hatta bunu zaman zaman diğer birçok konuşmasında da belirtiyor. İşin bu tarafı tabii ki yorum. O nedenle tabanı konsolide edecek yorumlar bence önemli değil. Ama doğru olan, gerçek olan konularla vatandaş yanıltılmamalı ve en azından ileriki nesillere yanlış aktarılmamalı diye düşünüyorum.
Mesela Erdoğan konuşmasında “İsmet İnönü’nün Ecevit karşısında kaybettiğini” belirtti. Tarihte böyle bir şey yok. Yani Bülent Ecevit ve İsmet İnönü aday olmuşlar, karşılıklı yarışmışlar ve de bu yarış sonucunda İsmet İnönü kaybetmiş ve Bülent Ecevit kazanmış. Böyle bir olay yok. Olayın aslı şu CHP Parti Meclisindeki yönelim, Bülent Ecevit’in temsil ettiği “ortanın solu” grubuna olunca İnönü genel başkanlıktan istifa etmiş ve bir hafta sonra yapılan kongrede tek aday Bülent Ecevit aday olmuş ve genel başkanlığı kazanmıştır.
Bununla ilgili yorum yapılabilir: “İsmet İnönü aday olsa da kaybederdi” falan gibi ama o işin yorumu. Sonuçta İsmet Paşa ile Ecevit genel başkanlık seçiminde yarışmamıştır. İsmet Paşa genel başkan adayı olarak çıkmamıştır. Böyle bir durumda da “bu yendi, bu kaybetti” diye bir sonuç çıkartılamaz.
Bu şuna benzer, 1980 darbesi olmasaydı, 1981kurultayında parti içi muhalefetin başını çeken Deniz Baykal genel başkanlığa aday olacaktı. Kim kazanırdı bilmem ama Baykal’ın kazanma olasılığı yüksekti benim yorumuma göre… Bunu kim bilebilir?
İkinci konu Deniz Gezmiş konusu. Genel Başkan Erdoğan, Deniz Gezmişleri CHP’nin öne sürdüğünü söylüyor. Halbuki o dönemin sosyalist solcularının CHP’yle hiçbir bağları yok. Şimdilerde bu iş değişti. Şimdiki kendini sosyalist olarak niteleyenler CHP ile işbirliği içerisinde olmaktan zevk alıyorlar da, aslında Deniz Gezmiş döneminin sosyalist solcularının merkez sol bir partiyle (sistemin partisi) bir araya gelmelerinin imkanı olmadığını belirtmek gerekir. Hatta daha ilgincini söyleyeyim o dönemin sosyalistlerinin merkez sol bir parti yerine radikal sağ bir partiyle bile daha iyi anlaşabileceğini söylemek gerekir. Hatta bu durum 1990’ların ortalarına kadar sürmüştür. Yani bir bilgi olarak bunu söylemek gerekir.
Genelde “siyasal dinci” aileler çocuklarını bazı kalıplara göre yetiştirdikleri için bazı konuların yanlış aktarılması aslında hamasetin de bir gereği olduğunu belirtmek gerekir. Mesela Atatürk’ün çok içki içtiği söylenir. Ama Adnan Menderes’in içkisi ve diğer eksiklikleri hiç konuşulmaz. İşte bu politik hamasetin gereği olarak dedikoduya dönüşmektedir.
Bu tür yanlış ve gereksiz bilgileri her alanda duyuyoruz ama siyaset alanında duymamak gerekir. Çünkü siyaset günlük değil bundan yıllar sonraya da miras kalan bir sosyal harekettir.
Mesela bunun benzeri yanlışlarını da CHP’nin son yaptığı kurultayda gördük. Murat Karayalçın’ı eski CHP genel başkanı diye tanıtan birçok basın kuruluşu oldu. Hâlbuki Murat Karayalçın hiçbir zaman CHP genel başkanı olmadı. Bir kere 1995’te CHP genel başkanlığına adaylığını koydu, onda da kazanamadı. Hal böyleyken “CHP eski genel başkanı” diye yazılması çizilmesi sadece o gazetenin veya yayın organlarının editörlerinin ne kadar cahil olduğunu ortaya koyar.
İşte siyasette bu tür yanlış bilgileri vatandaşa anlatmaya kalkarsanız bir müddet sonra bu yanlış bilgiler sanki doğruymuş gibi algılanmaya başlar. Bu da “nasıl olsa vatandaş yanlış da olsa buna bir müddet sonra inanıyor” diye bu tür yanlışların artmasına ve halkın yanlış yönlendirilmesine sebep olur.
Yorum yapacak alanla, gerçekler alanını birbirine karıştırmamak lazımdır. En azından bu yazı da bir uyarı olarak arşivdeki yerini alsın diye yazmış olayım.
180 YILLIK GÜVENLİK KURULUŞUMUZ
Malumunuz Polis Teşkilatının kuruluşunun 180. kuruluş yıldönümünü kutluyoruz. Polisin öneminden, kurumun gerekliliğinden falan bahsetmeyeceğim. Bunu zaten bu hafta boyunca bolca dinleyecek, okuyacak ve seyredeceksiniz.
Ben sadece bu konuda önceki İl Emniyet Müdürlerimiz Sayın Şükrü Yaman, Sayın Engin Dinç, Sayın Mahmut Karabulut ve şimdiki Emniyet Müdürümüz Sayın Maksut Yüksek başta olmak üzere tüm emeği geçen Emniyet Personeline teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum.
Aynı zamanda tabii ki teşkilata emek vermiş olan Hasan Hüseyin Yazar başkanlığındaki emekli polis ve emekli teşkilat mensuplarına da şükranlarımızı iletiyorum.
Tüm Emniyet Camiasının 10 Nisan Polis Teşkilatının kuruluşunu saygıyla, minnetle ve şükranla kutluyorum.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.