Magnolia Grandiflora (Manolya)
Zeki Müren tarafından bestelenen çok güzel bir şarkı var “benim güzel manolyam” isminde. Gerçekten de manolya güzel ve hoş kokulu bir ağaç türüdür. Peyzaj uygulamalarında sıkça kullanılan ve biraz gösterişli biraz da romantik bir bitkidir. Ancak dokunulduğunda solar ve ölür, o yüzden koklamak tercih edilir, bu bakımdan Zeki Müren sevdiği kız (manolya) için “koklamaya kıyamam benim güzel manolyam” demiştir.
Yeni yapılan Mevlâna Meydanı dönüşüm çalışmaları çerçevesinde yıkılan çarşıların yerine yapılan Mevlâna Çarşısının etrafında da bu bitkiyi görmek beni biraz şaşırttı. Zira Manolya bu iklimde zor yetişir, bitki nem ve ılıman bir ortam ister. Çarşı etrafında yükseltilerek oluşturulan saksıda bu bitkiyi dikenler, bitkinin iklim isteklerini çok da dikkate almamışlar diye düşünüyorum. Ancak olsun, ne de olsa romantik bir bitki, bir defa da olsa çiçek açması Konyalı şair ve yazarları mutlu eder.
Bitki denilince aklıma bitkilerle konuşan bir kavim olan Keltler geldi. Tarihte milattan önce 800’lerde Avrupa içlerinden doğuya doğru göçen bir kavim olan Keltler, güney ve doğuya doğru hareket etmiş, burada bulunan kavimlerle birleşerek asimile olmuşlardır. Bugün izleri birçok yerde görülmekle birlikte göçer bir kavim olmaları nedeni ile tam olarak haklarında bilgi edinilememektedir. Anadolu’ya da geldikleri düşünülen kavmin Eskişehir – Ankara arasında yerleştiği tahmin edilmektedir.
Kelt mitolojisinde ağaçların yeri ve önemi çok fazladır. Ağaçların birbiri ile konuşması, orman içinde büyücülerin olması ve daha birçok ağaçla ilgili öykü ve hikayelerin çıkış kaynağını oluşturmaktadır. Hatta Kelt alfabesinde ağaçların dallarına benzer şekilde yazıların ya da ifadelerin oluşması, kavmin ağaçlarla birlikte bir yaşam sürdüğüne, onlarla konuşarak hayatlarını sürdürdüklerine dair işaretler vardır. Son yapılan araştırmalarda ağaçların birbiri ile haberleştikleri, konuştukları dahası bitkilerin de bir hafızasının olduğu kanıtlanmış durumda.
Aslında insan doğal varlıklar içinde çok aciz bir varlık. Aciz olduğu kadar da vahşi bir varlık olmasından dolayı doğayı tahrip etmekte, ekolojiyi, çevreyi kendine göre değiştirmek istemektedir. Ancak binlerce yıldır değişmeyen dünyanın son dönemdeki hızlı sanayileşme ve tüketim çılgınlığı ile değişebileceği ya da bozulabileceği konuşulmaktadır.
Oysa insan doğaya uyumlu bir şekilde, onun bir parçası olarak yaşamış olsa bugün meydana gelen anormal iklim faaliyetleri ortaya çıkmayacak ve yaşam devam edecek. Egosuna hâkim olamayan insanın birbirine üstünlük sağlama ya da bencillik göstermesi sorunun ana kaynağını meydana getirmektedir. Buna karşılık dünyada değişen iklimin yine insanlığın kendisine zarar vereceğini, binlerce yıldır bulunan ağaçların yine bulunmaya devam edeceğini bilmemesi garip bir durum meydana getirmektedir. Bilerek ya da bilmeyerek verilen zararların, doğayı felakete sürüklediğini görmek, bunu eğitim düzeyi ya da statüsü yüksek bireylerin yapması ve yapmaya devam etmesi ise anlaşılamamaktadır.
İnsanın bu derece hırslı davranmasının nedeni ne olabilir? Oysa dünya çok büyük ve herkese yetecek kadar üretken. Bu üretkenliği insanın temel ihtiyacı olan gıdayı sağlayabilir mi? Ya da istediği diğer şeyleri, benim inancım dünya o kadar büyük ki herkese yeter. Ancak bu yeterlilik insanın aç gözlülüğüne sınır getiremiyor, sınırsız ve sorumsuz biçimde daha fazlası isteniyor. Bunun giderek artmasının altında yatan temel neden, insanın tanrılaşmaya olan eğilimidir diye düşünüyorum.
Şöyle bir geçmişe bakıldığında dünyada kimler gelmiş kimler gitmiş olduğu net biçimde görülüyor. Bu nedenle doğayı tahrip etmeden, onun bir parçası gibi yaşamak temel anlayış olmalıdır.