Kuraklık
Bir düşünüre sormuşlar “hayattaki en büyük yokluk nedir?”, düşünür “varlığına alışılanın yokluğudur” diye cevaplamış. Kuraklık denilince hemen herkes yağmur yağmamasından şikâyet eder. Oysa kuraklık yokluktur. Hangi konuda eksiklik varsa orada kuraklık vardır. Kocaman dünyada insanların hemen her konuda yokluk çekmesi aslında onların varlığın çokluğuna alışkanlığından gelmektedir. Zirai açıdan kuraklık, meteorolojik olaylardaki azalma olarak değerlendirilir. Uzun yıllar ortalamasının altında kalan yağış değerleri kuraklık olarak ifade edilir. Bunun yıl içindeki dağılımı ise zirai üretim açısından çok önemlidir. Bitkilerin büyüme dönemi diyebileceğimiz ilkbahar dönemlerindeki yağış düzensizliği üretimi doğrudan etkiler. Genelde tek yıllık tarla bitkileri yanında çok yıllık bitkilerde de yağış azlığının ciddi etkileri bulunmaktadır.
Kuraklık, Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesine göre “yağışların, kaydedilen uzun yıllar normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesi ve hidrolojik dengede bozulmalara sebep olan doğal olay” olarak tanımlanmaktadır. Kuraklık olunca ne olur diye düşündüğümüzde, ekonomik, sosyal ve çevresel birçok etkisinin olduğunu görürüz. Bugüne kadar hiç yağış kaydedilmemiş Şili’de Atacama Çölünde bile bitkilerin olduğunu düşünürsek, yağış azlığında bile yetişebilen bitkilerin varlığından söz edebiliriz.
Aslında Dünya, kurak ve yağışlı, sıcak ve soğuk bölgeleri ile birlikte bitkisel ve hayvansal birtakım ürünlerin oluşumuna izin verebilmektedir. Bu derece zengin bir doğal kaynak mevcuttur. Öyleyse insanlar neden kuraklıktan şiddetli biçimde etkilenmektedirler? Kuraklık temelde 2 farklı etki yapar. Birincisi ve en önemlisi yağışların düzensizliğidir. Bu durum Orta Anadolu’da 2020 yılında 28 Mayıs’ta don olması gibi dağılımın dengesizliğini beraberinde getirir. İkincisi ve en önemlisi ise gıda kaynaklarının azalmasına neden olur. Bu durum bol bol yemeye ya da kullanmaya alışan insanın daha az ile yetinmesi anlamına gelmektedir. Bu bakımdan gıda zenginliğini kaybeden insanın sosyal ve ekonomik olarak gerilemesi demektir. Peki buna insanın sosyal yapısı hazır mıdır? Hiç kimse mevcut durumundan daha geride olan yaşamı kabul etmez, ancak kuraklık doğal olarak mevcut durumun geriye düşmesi demektir. Diğer bir deyişle zenginliğin kaybolması anlamına gelir. Kim zenginliğinin kaybolmasını kabul eder. İşte en büyük çöküntü burada meydana gelir. Ekonomik alanda meydana gelen kayıplar, sosyal alanda huzursuzlukların doğmasına neden olur. Bu durum ise kaos meydana getirir.
Bugün insanın en büyük korkusu mevcut durumunu kaybetmesidir. Diğer bir deyişle yokluğa tahammülünün olmamasıdır. Zira hergün tüm mecralardan insanlara ve toplumlara boca edilen zenginlik, yokluğu kabul etmez. Oysa İmam Buhari zenginliği “göztokluğu” ile açıklamıştır. Bu nedenle kuraklık olsa ya da olmasa insanın buna uyum sağlaması mümkün iken dünyadaki diğer canlıların uyum sağlaması çok mümkün görünmemektedir.
Dolayısıyla insan kuraklık ya da diğer iklim değişimleri konusunda sadece kendisini düşünmemeli, diğer canlıların da olduğunu bilmelidir. Dünya iklim değişiminden ve kuraklıktan ancak bu şekilde kurtulabilir. Bireyselcilik ile bir yerlere varmak asla mümkün değildir. Ancak görünen o ki zengin ülkeler ve kişiler felaketin kendilerine hiç gelmeyeceğini sanmaktadırlar.