Bilinen mi Bilinmeyen mi?
İnsan garip bir varlık. Bilinen, içinde risk olmayanlar yerine, riskli, bilinmeyeni çok olan alanlara yöneliyor. Bu, aslında diğer birçok canlıda da olan bir özellik. MERAK, belki de insanoğlunun en büyük özelliği. Bu konuyu Anooshirvan Miandji “Eğer insanoğlu mağaradan başlayıp uzaya çıktıysa, bu biat eden zihinler ile değil, merak eden ve sorgulayan zihinler sayesinde olmuştur” şeklinde ifade etmiştir.
Gerçekten de insanların bilinmeyeni test etmesi, araştırması ve denemesinin altında yatan neden meraktır. Hatırlayınız, sizler de birçok uygulama ya da yol, sistem, yemek denemişsinizdir. Bu sefer farklı olsun diyerek yolu değiştirme, başka yollardan hedefe ulaşma isteğinin altında hep merak vardır. Zaten insanın bilinmeyenleri, bilinenler ile keşfetme yolunu seçmesi de bundandır. Bilim işte tam da bu noktada devreye girmekte, insanda olan merakı sistematik bir şekilde test etmektedir. Bilim insanları bilinenleri bile kuşkuyla karşılar, bir daha test edeyim der. Bu bakımdan birçok bilim insanını bir kalıba koyup, onu dogmatik, sadece inanç içinde değerlendiremeyiz.
Zaten kitabımız Kuran’ı Kerim’de de Allah insanın varlığını keşfetmesini emretmiş, arayarak kendisini bulmasını istemiştir. Bu nedenle anlamak, doğruyu bulmanın tek yoludur. Anlamak ise kuşku duymak ve o kuşkuya merak ile yaklaşmaktır. Ancak her test edilen değil, bilim doğrusunun gösterdiği şekilde sistematik bir yaklaşımla test etmek gerekir. Kulaktan kulağa ya da birilerinin yönlendirmesi ya da söylemleri ile değil. Zaten ilerleme ya da gelişme denilen olay insan merakından doğan ve bu merakın sistemli bir şekilde test edilerek ispatlanması değil midir? Bugün gelişmiş denilen ülkelerde bilim neden daha iyidir? Ya da gelişmiş ülkelerde bilimsel gelişmeler neden daha fazla olmaktadır? Bunu bir özlü söz ile açıklayalım. Küçük insanlar kişileri, normal insanlar olayları, gelişmiş bireyler ise sistemleri ve fikirleri tartışmaktadır. Basit insanların dedikodu yapmasının altında yatan neden budur. Zaten kişilere takılıp kalmak, sen sensin, ben benim ya da senin örgütün, benim örgütüm bağlamında yapılan tartışmaların altında da bu basitlik yatmaktadır. Aslına bakılırsa günümüzde ciddi anlamda fikir üreten, fikirler ile ön plana çıkan bilim insanlarının varlığının eksikliği çekilmektedir.
Orta çağın karanlığından büyük felsefi düşünürler sayesinde çıkılmıştır. Yine diğer çağ değişimleri hep bir felsefi düşünce sisteminin gelişmesi, bunun yaşamın diğer kesimlerine uygulanması ile başarılmıştır. Günümüzün en büyük eksikliği bu tür değişim ve dönüşümlere yol açacak fikir birliğinin ya da fikirlerin eksikliğidir. Aslında çok büyük teknik gelişmeler ortaya çıkmaktadır. 1994 yılında bilgisayarların birbirlerinden veri alabilmesinin önünü açan protokolünün kabul edilmesiyle İNTERNET, 2020’li yıllarda ise bilgisayarların düşünmesi ile YAPAY ZEKA ortaya çıkmıştır. Bu hızlı bilimsel teknik gelişmeler düşünsel gelişmelerin yeterince gelişmeden pratikte uygulanmasını mümkün hale getirmiş, fikri yetersizliğe sahip olanlar bunu yanlış değerlendirmiştir.
Bugün sosyal medya denen açmazların yarattığı toplumsal kirlilik buradan ortaya çıkmıştır. Böylece fikri gelişmelerin yetersizliği, bilimin ürettiği gelişmelerin yanlış kullanımına yol açmıştır. Bu durumda madem bilgisayarlar her şeyi düşünüyor ise insan ne için var? Sorusu cevapsız kalmıştır. Günümüzde bunun sıkıntıları yaşanmaktadır. Dünyanın hemen her yeri karmaşa ve kaos ile çalkalanıyor ise teknolojinin felsefi altyapısının gelişmemesinden kaynaklanmaktadır. Fikir bu bakımdan önemlidir. Öyleyse fikir nasıl üretilir? Ya da doğru soru, fikir yoksa, teknoloji, insanın yaşamını kolaylaştırıcı birtakım gelişmeler neden insanın mutluluğuna yetmiyor? Günümüz insanının hemen her şeyi var. Eksik kalan ise bunu kendi mutluluğu için neden kullanamıyor olmasıdır. Bu durum bilineni mi yoksa bilinmeyeni mi aramak sorusuna da neden oluyor. Bilinen varken neden bilinmeyenle uğraşalım. Diğer bir ifade ile bilim neden gerekli? Nasıl olsa birileri yapıyor, bizim yapmamıza gerek yok anlayışının gelişmesi, az gelişmişliğin ya da gelişmemişliğin ortaya çıkardığı gerçektir. Bu bakımdan Nurkse “Fakir, fakir olduğu için fakirdir” der. Öyleyse kendi kendimize sorduğumuz şu soru ile düşünce yapımızı test edelim “insan ne için var?” Bu soruya doğru cevap verdiğimiz ölçüde gelişmiş bireyler olma yolunda ilerleyeceğimiz aşikardır.