Duygular Ölür Mü ?
Modern bilimlerden (Psikoloji, Sosyoloji) henüz bir disiplin olarak oluşmadan önce bu bilimlerin toplumlardaki işlevi nasıldı. İnsanlar sosyalleşirken veya günlük hayatlarındaki problemlerle karşılaştıklarında ne yapıyorlardı. Duygu durumlarını nasıl kontrol ediyorlardı merak eden olmuştur mutlaka.
Ayrıca çevresinden bir şekilde duymuştur herkes, dedelerimizin, anneanne ve babaannelerimizin hiç mi problemi olmamış onlar psikoloğa mı gitmiş veya sosyal psikolojileri neden hiç etkilenmemiş gibi.
Aslında çoğu bilim 19.yüzyılda bir disiplin olarak kurumsallaşmış olsa da, bunun öncesi de illaki var. Mesela; Psikolojinin bilimsel bir disiplin olarak kabul edilmeden önceki kökenine baktığımızda Yunan filozoflarına kadar dayandığını görürüz. Sokrates, Platon, Aristo gibi filozoflar zihnin, ruhun, vücudun ve insan deneyiminin doğası üzerine görüşler geliştirmişler, psikoloji bilimi için çok kritik olan bazı soruları felsefe içinde ilk defa onlar sorgulamışlar. Hatta onların görüşleri üzerinde düşünen İslam filozofları Kindi ve İbn Sina ise, bir takım farklı görüşler beyan ederek, her insanın ben diye telaffuz ettiği şeyin nefs olduğunu ve bunun beden olmadığını ruh olduğunu vurgulayarak, nefsin ölümsüzlüğü üzerinde durmuşlardır.
Tüm bunlar gösteriyor ki insana dair bilgiler, kadim bilgiler olarak sorgulanarak, araştırılarak günümüzdeki şekliyle bilimselliğe oturtulmuştur. Bu süreç 1879’da Alman bir bilim adamı olan Wilhelm Wundt'un Leipzig Üniversitesinde bir laboratuvar açarak insan davranışlarındaki bilinci araştırırken, aynı dönem Avusturya’da yaşayan Sigmund Freud'un bilinçaltını araştırması ile bir zemine oturmuş ve bir disiplin olarak temellendirilmiştir.
Şimdi bu kadar geçmişi olan bir bilime kafa tutmak ve benim ihtiyacım yok böyle saçmalıklara diyerek, güdülerimizle, duygularımızla nasıl başa çıkacağımızı, karşılaştığımız sorunlardan etkilenen bilincimiz ve bilinçaltımızı stresten nasıl korumamız gerektiğini, kişisel olarak gelişimimiz için nasıl bir yol izlememiz, fobilerimiz, yetiştirilme tarzımızdan kaynaklı günümüze akseden davranışlarımızı ve bizi bu davranışlara iten duygularımızı nasıl kontrol edebilirizi sorgulayarak doğruyu ulaşmak için neden kendimize engel koyuyoruz ki.
Mesela; Sigmund Freud'e göre, ifade edilmemiş duygular asla ölmezler, sadece diri diri gömülürler. Nereye bilinçaltına. Ve olmadık bir zaman diliminde gün yüzüne çıkarak kişinin davranışlarını etkilerler. Sanır ki kişi o an bilinç üstünden çıkarınca o duygusunu hallettim. Ama işin rengi öyle değildir. Tüm duygular iyi hissettirsin veya kötü hissettirsin hepsi insanda var olan duygulardır. Önemli olan bu duyguları gerektiği gibi yaşayabilmek ve yönetebilmektir.
Peki nasıl yönetelim ?
Duygular, heyecanlar davranışların ortaya çıkmasında etkili karmaşık süreçlerdir. Çünkü her birey kendi edindiği algı çerçevesi dahilinde duygu durumu yaşar. Yani kişilerin olaya bakışı algılayışı o duyguyu ne ölçüde ve nasıl yaşayacağını belirler. Bu belirlilikte davranışlarına yansır. Örneğin arkadaşına, eşine veya çocuğuna öfkelenen bir kişi, yaşadığı duyguyu çevresine karşı saldırgan davranış sergileyerek ortaya koyabilir. Bir diğer kişi ise aynı duyguyu, içine kapanıp saatlerce ağlayarak karşılar. Sonuç olarak duygular aynı ama davranışı harekete geçiren süreç her insanda farklı işler. Bu nedenden duyguların davranışa geçiş hali önem arz eder. Çünkü saldırgan ve şiddetin her türlüsüne yönelen bir kişi duygularını yönetemediği için etrafına zarar vererek kurtulmaya çalışır. Oysa yapması gereken yüzleşmedir. O an o duyguya neden girdiği ile ilgili kendini sorgulamasıdır. Eğer bunu yapmaz, o duygunun ana kaynağına ulaşmaz ve bunu şiddete taşırsa, bu durumda süreklilik arz derse o zaman yapılacak şey psikoloji biliminden yararlanmaktır.
Çünkü duyguların bulaşıcılığı vardır. Bir sınıfa mutlu ve neşeli giren bir öğretmenin duygusundan tüm sınıf etkilenir. Aynı şekilde bir evde sürekli duygu şiddeti yaşayan bir bireyin duygu durumu, diğer kişilere yansır. Bu şekilde bir yaşam da kul hakkı söz konusu olur. Duygularımızı yönetemediğimiz için başkalarının yaşam hakkına gireriz. Bunu kimse istemez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.