Unvanlar ve İnsanlar
İnsanın karakterini unvanı mı yoksa kişisel özellikleri mi belirler? Şüphesiz insan yaş aldıkça da unvan alır, bebek, çocuk olur, daha sonra da genç ve yetişkin. Ayrıca yaptığı işe göre acemi, kalfa, usta. Her ne olursa olsun, insanı insan yapan kendi özelliğidir. Ancak bazı durumlarda özellikle iş yönetimi durumunda o kurum içinde insana çeşitli unvanlar verilir. Bu durum hem yönetimin hem de işin doğru ve sorumluluk içinde yapılması için elzemdir. Kişinin o kurumda çalışması bitince de unvanı orada kalır. Bununla birlikte çok sayıda kişinin eski işi nedeniyle o unvanı kullandığı görülmektedir. Belediye Başkanı, milletvekili, öğretim üyesi, müdür vb. bu durumun ne yazık ki ne denetimi ne de etik bir anlayışı var. Kişilerin kurumlara güç vermesi, kurumları, şirketleri güçlendirmesi beklenirken niteliksiz yöneticiler kurumdan kaynaklanan gücü kendilerinin gücü gibi kullanmaktadırlar. Bu konuyla ilgili olarak Hz. Ömer (RA) “kişiliğini makamından alanlar makamdan ayrıldıktan sonra kişiliksiz kalırlar” diyerek konuya dikkat çekmiştir. Diğer taraftan birtakım kişilerin eski görevi dolayısıyla o kişilere eski unvanı ile seslenmeleri onu eski unvanına göre ağırlamaları akla Nasrettin Hoca’nın ye kürküm ye anlayışını getirmektedir. Bu bakımdan eski unvanını kullanan kişilerin yeterli kişilik geliştiremedikleri söylenebilir. Öte yandan bir de kurum için kendini kurumundan üstün görenler vardır ki bunların davranışları tam bir ibretliktir. Ben olmasam ile başlayan cümle kuranlara da Hz. Mevlâna çok güzel cevap vermiştir. Hz. Mevlâna “Yüzde ısrar etme, doksan da olur. İnsan dediğinde noksan da olur. Sakın büyüklenme, elde neler var. Bir ben varım deme yoksan da olur. Hatasız dost arayan dosttan da olur.” diyerek aslolanın kişinin kendi karakteri olduğunu vurgulamıştır.
Diğer yandan insan elbette yönetilenler ve yönetenler olmak üzere ayrılacaklardır. Yönetenlerin hak üzere davranış sergilemesi, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek ferasette olması ise yöneticinin olmazsa olmaz özelliğidir. Ne yazık ki bu ayırdımda olan yönetici sayısı azdır. Yöneticilerin empati ile sempatiyi karıştırdıkları, sempati duyduklarının sözlerine güven duyarak sorgulamadıkları sıkça rastlanan bir durumdur. Oysa her kim olursa olsun yönetim kademesinde olan kimselerin her sözü sorgulamaları gerekir. Ayrıca vereceği kararlarda empati yapması onu adil ve doğru kararlar vermesini sağlayacaktır. Bu bakımdan sempati ile empati kavramlarının karıştırılmaması ve doğru kullanılması gerekir. Hepimiz aynı dünyada aynı çevrede diğer bir ifade ile aynı gemide yaşıyoruz. Bu geminin güvertesinde olanlar bana bir şey olmaz derlerse Titanik filmini bir kez daha izlesinler…