Sanal Dünyada yaşamak
Sanal bir alemde yaşıyoruz. Her şeyi birilerinin yaptığına, yapması gerektiğine, kendimizin ise hiçbir şey yapmaması gerektiğine inandırılmış bulunmaktayız. Bu anlayış öylesine hızlı biçimde toplumun içine zerk edildi ki kendi görevlerimizi bile çoğu zaman unutuyor, bize gösterilenleri yapıyoruz. Nasıl oldu da böyle bir duruma gelindi? İnsanlar etrafına sanal bir çember ördü, bu çemberin etrafında yaşıyor. Bunu Z kuşağı olarak adlandırılan kuşakta daha fazla hissediyoruz. Yaşlı kuşak olarak tabir edilen 50+yaş bunları biraz daha az hissederken, diğerleri adeta internetle doğmuş gibi her şeyin sanal olarak yapılabileceğine inanıyor. Bugün 1.Dünya Savaşı hiç olmadı dense buna da inanacak milyonların varlığı, insanların sanal olarak nasıl kullanılabileceğini gösteriyor. Her şeyin bir kurgu, senaryo olduğuna toplum öylesine inandırılmış ki savaşları, acıları ya da fakirliği, açlıktan ölen insanların olduğuna asla inanılmamakta, bir hayal aleminde yaşanılmaktadır. Dolayısıyla ateş düştüğü yeri yakmakta, vur patlasın çal oynasın yaşanılıp gitmektedir. Zira olan olaylar hep başkaları tarafından yapılmakta, kararlar bizler tarafından alınmamaktadır. Böyle bir algı ne yazık ki toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul görmekte, diğer kesim de onları izlemekten keyif almaktadır. Bir kısım ahmaklar sırf birileri bizleri takip etsin diye olmadık şaklabanlığı yapmakta, normalde asla kabul edilmeyen davranışlar hipnotize olmuş gibi yapılabilmektedir. Çünkü paraya kavuşmak her türlü şekilde kabul görmektedir. Elde edilen para ise normal bir şekilde üretime, istihdama değil, daha fazla gösterişe, şatafata yatırılmaktadır. Birisi, adına ne derseniz deyin, paralar paralar diye klipler çekiyor, binlerce kişi onu izleyerek mutlu oluyor. Bu nasıl bir akıl tutulması ki anlamak mümkün değil. Hep açıklamaya çalışıyorum, hatta dünyada gelişmişlik indeksi diye ölçütler var. Bu ölçütlere göre ülkeler sınıflandırılıyor. Bunlar içinde refah düzeyi en yüksek ülkelere baktığımızda, hiçbirinde sanal dünyayı böylesine benimsemiş, hayatına katmış olanların olmadığı açıkça görülür. Diğer bir deyişle kültür ve eğitim seviyesi düştükçe bu tür sanal alanlarda yaşayanların çoğaldığını söylemek mümkün. Öyleyse gerçeklere insanları döndürmek, sanal alemler ile uğraşma yerine gerçeklerle yüzleşmek nasıl sağlanacak? Elbette bunu sağlamanın tek bir yolu var, o da eğitim. Eğitim aslında birçok sorunu çözen, toplumsal refahı artıran sihirli bir değnek. Zaten yüce kitabımız Kuran, oku ile başlamakta, Peygamberimiz de “İlim Müslümanın yitik malıdır, Çin’de daha olsa gidip almalıdır” diyerek bilginin önemini vurgulamaktadır. Bilginin ana kaynağının da eğitim, bunun verildiği yerler olan okulların ise ne kadar önemli olduğu herhalde anlaşılmıştır. Madem eğitim bu kadar önemli ise neden bu konuda yetersiz durumdayız. İlkesiz, öngörüsüz ve popülist yaklaşımlar ile konuya yaklaşımda bulunulduğu için olsa gerek. Oysa eğitim, ailede başlayan, okulda devam eden ve yaşamın içinde pekiştirilen bir süreçtir. Bu süreç doğru konuşlanamadığı zaman kesintiye uğrar ve aralarını sokaklar, sokakların olmadığı durumlarda sosyal medya ya da sanal sokaklar doldurur. Kontrolsüz, denetimsiz ve denetimi sadece cinsellik olarak algılanan bir mantık ile sanal alemin denetlenmesi mümkün değildir. İçerik anlamında da sosyal medyanın denetlenmesi gerekir. Nasıl olsa beni kimse görmez şeklinde bir anlayış ile aklına geleni yazan, çizen, paylaşan kendisi gerçek, paylaşımı sanal olan sürecin olumsuz etkilerini hemen değil ama uzun dönemde görmek mümkündür. Bir çocuğu 12 yıl okulda tutup, sonra da ülkeye düşman edebilen sistem, doğru olmasa gerekir. Ne yazık ki durum bu şekle gelmiştir. Sanal içerik üreticisi adı altında abuk sabuk davranışları içerik olarak sunan ve bunu ağzı açık izleyenlerin varlığı, bu içeriklerin dikkatli bir şekilde takip edilmesini de gerektirir. Televizyon, radyo ve gazete içerikleri nasıl denetleniyorsa, sanal ortamın da denetlenmesi şarttır. Aksi durumda başıbozuk bir şekilde olan saçma sapan davranışların olduğu sosyal medya, eğitim süreçlerini baltalamaya doğru işleri gölgelemeye devam edecektir. Böylece eğitim, ailede, okulda ya da sokakta doğru yapılsa bile başıbozuk sosyal medyada doğruluğundan sapacak, daha da kötü duruma gelecektir. Bunda insanın temel özelliklerinden birisi olan iyilik doğruluk kadar, kötülük ve bencillik boyutunun da olması etkilidir. Amaç insanı doğruya, iyiye ve güzelliğe yönlendirebilmektir. Varlığın temeli budur.