Okumak ile ne kazanılır?
İnsanlar okurken kurgusal karakterlerin niteliklerini kendilerininmiş gibi düşünmeye eğilimlidirler. Bu somut algılanabilir ve denenebilir olaya “deneyim-alma” denir. Bu nedenle okumak insanın hayal dünyasını genişletir, ona görüş derinliği (vizyon) kazandırır. Vizyoner insan ise ne istediğini bilen, kendi geleceğini öngören buna uygun davranan yapıya dönüşür. Böylece ne istediğini bilmek isteyen kimsenin bol okuma yapması, farklı ve değişen yapıdaki kitapları okuması onun geleceği için önemlidir. Bu bakımdan tek yönlü ya da sadece bir yazarın belirli bir görüşün kitabını okumak değil, farklı görüşlerden, düşüncelerden de kitaplar okuyan kişiler münevver-aydın bir kişiliğe kavuşabilmektedir. Görüldüğü gibi aydın olmak süslü elbiseler giymek, kocaman arabalarda gezmek, ya da lüks lokantalarda yemekler yiyerek caka satmak değildir. Osmanlı Devleti’nde ulema sınıfı bu anlamda bilgiyi üreten, taşıyan ve egemen hale getiren bir sınıf olarak ortaya çıktı. Daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile fikir dünyası 2 tür aydın üretti. Birincisi ruhban, gelenekçi, entelektüel ve laik. İkincisi ise bilginin bireyselleşmesi ile spekülatiften eyleme geçmesi ile bir sınıfın, ideolojinin temsilcisi olarak yerleşti. Her ikisinde de ilk çağlardan kalma misyonculuk yapısı gereği cahil kitleyi bilgili etme çabası ile bilgilendirme tavrı görüldü. Diğer bir deyişle bilgi, bilgilenme halk için mi? yoksa yönetimdeki elitler için mi? olmalı sorusu soruldu. Tıpkı Osmanlı dönemindeki sanat sanat için mi? sanat halk için mi? sorusunun sorulduğu gibi. İşte okuma eylemi de burada aynı düşünceleri tartışabilme ve eyleme geçirmeye yönelik olarak kendisini göstermektedir. Bir düşünür “Mey biter saki kalır, her renk solar hâkî kalır, diploma insanın cehlini alsa da hamurunda varsa eşeklik, baki kalır” sözü ile bilgiyi ve bilginin kazanıldığı diploma ile onun temsil ettiği düşünceyi açıklamıştır. Okuma bu bakımdan aydın olabilmenin ilk şartı olarak ortaya çıkmıştır. Ünlü yazarlardan Stefan Zweig "İki hafta boyunca kitap okumak, yürüyüşe çıkmak, hayal kurmak, rahatsız edilmeden uzun uzun okumak, iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak, bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyorum" diyerek, bunun sonucunda aydın olmanın gereğini açıklamıştır. Burada oturup düşünmek ve Büyükşehir Belediyesinin yaptığı Kitap Günleri etkinliğinin şehir yaşamına kattığı derinliğin önemini anlamak gerekir. Umarım bu etkinlikte herkes sonsuz kitap aynasında umduğunu buldu. Herkesin kendine göre okuyacağı bir kitap mutlaka vardır. Alışkanlık kazanmanın, hayatın derinliğini sorgulamanın ve en önemlisi insanın kendini bulmasının tek yolu olan okuma etkinliği, şehrin kültür hayatını canlandırdı, insanlara feyz verdi. Okuma sonucu kazanılan bir özellik de bilgeliktir. Ancak günümüzde bilgelik değer taşımamakta, paran var mı bilgesin düşüncesi geçerli olmaktadır. Oysa bir Kızılderili sözünde olduğu gibi “Son ağaç kesildiğinde, Son nehir kuruduğunda, Son balık avlandığında, işte o zaman beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak” der. Bilgelik parayla ölçülemeyen, ancak okuma ve düşünme (tefekkür) ile kazanılan bir özelliktir.