Nasıl bilirsiniz?
Genelde bu soruyu cenaze başında imam efendi sorar. Ölen kişiyi nasıl bilirsiniz diye, toplanan cemaat ise herhangi bir vukuatı olsa bile sırf utandığından ve ölümün gerçekliğini bildiğinden dolayı “Allah rahmet eylesin” diye cevap verir. Aslında gerçekte olan ölen kişi ile ne kadar muhabbeti geçtiği ya da onunla yaşadığı süreçtir. Bu bakımdan gerçek olan o kişi ile uzun zaman geçirenlerin duygularıdır. İşte sırf bu yüzden insanlara iyi ve güzel davranılması gerektiğini yüce Peygamberimiz bizlere öğütlüyor. İnsanların hataları ya da yanlışları olabilir ancak onun hakkında kötü şeyler söylemeden önce düşünün, ondan sonra yüzüne söyleyemediğiniz şeyleri asla söylemeyin diye. Günümüz dünyasında ise hemen herkes izleniyor. Yaptıkları görülüyor, söyledikleri kayıt altına alınıyor ve dinleniyor. Eğer birisi karşısında değilse de onun hakkında her şey söylenebiliyor. Bu söylenen iyi ya da kötü olabilir, önemli olan söylenen sözlerin o kişinin karşında olmadan söylenmesidir. Hatta bazen bilerek ya da isteyerek “nispet bakımından” şeyler söylendiği de oluyor. Bu durum en çok da rakip olanlar ya da kendisine birisini rakip görenler arasında gerçekleşiyor. Atalarımız dilin kemiği yok, her şeyi söyler diye boşuna dememiş. Hatta bazen bilerek ve isteyerek atışma denilen şekilde de rakipler arasında söz düellosu olabiliyor. Yazılarımı okuyanlar bilir, bundan önceki bir yazıda sen sensin ben benim bağlamında herkesin kendince haklı tarafının olduğunu söylemiştim. Olaylara bakış bakımından değerlendirildiğinde herkesin kendince haklı tarafının bulunduğu açıktır. Öyleyse herkes haklı ise haksız olan kimdir? Ya da daha açık biçimde sormak gerekirse hak nedir? Bence hak, yasaların izin verdiği ölçüde davranışlar gösterilmesidir. Ancak toplumsal yaşamda yasalar maddi ceza verse de maddi olmayan cezaları toplumun kendisi vermektedir. Bu cezaların herhangi bir maddi sonucu olmadığından bunu dikkate alanlar olduğu kadar hiç umursamayanlarda bulunmaktadır. Şehirleşmenin arttığı kimsenin kimseyi toplumun bir parçası olarak görmediği durumlarda toplumun verdiği cezaların hiçbir önemi yoktur. Kapalı ya da ilişkilerin sıkı olduğu toplumsal yapı içinde toplumun değerlendirmesi ölünün başındaki cemaat gibidir. Nasıl bilirsiniz? Herkes detaylarını bilir veya çok fazla bir ilişkisi yoksa bile, iyi biliriz deyip geçmektedir. Oysa bir kişiye iyi ya da başka bir şey diyebilmek için 3 konuda ilişkide bulunmak, bunun sonucu değerlendirme yapmak gerekmektedir. Komşuluk yapmak, alışveriş yapmak ve yolculuk yapmaktır. Ancak bunun sonucunda bir değerlendirmede bulunmak mümkündür. Bu, bugünün yolculukları gibi uçakla bir saat İstanbul’a yapılan yolculuklar gibi değil elbette. Diğer taraftan söylenen sözlerin toplumsal karşılığı yok ise kanunlar çerçevesinde görülen ilişkilerin derecesine bakmak gerekir. Kanunlar çerçevesinde herhangi bir sorun yoksa o zaman birilerine çeşitli sözler söylemek, suçlamak ya da değerlendirmek doğru değildir. Atalarımız “birisine kırk defa deli dersen deli olur” derler. Bu şekilde baktığımızda toplumun gözünün önünde olan bazılarına olmadık sözler, deyimler ya da ifadeler söylenmekte ve sürekli tekrar edilmektedir. Acaba öyle midir diye düşünmeye fırsat kalmadan toplumun beyninde sürekli söylenen sözler kalmaktadır. Oysa her söylenen söz semada kalıcıdır ve asla kaybolmamaktadır. Bu nedenle birisine iyi ya da kötü diyebilmek o kadar kolay değildir. Bir Fransız atasözü “bir şey söylemeden önce onu ağzınızda 7 kere dolaştırın ondan sonra söyleyin” der. Ancak günümüzde subjektif gözlem ve değerlendirmeler ışığında hatta hiç bilgimiz olmadığı halde birilerine iyi/kötü bağlamında sözler söylenebilmekte, dahası bu konuda ısrar edilerek tekrar edilmektedir. Sosyal medya bunu daha da kolay hale getirmiştir. Adına ne derseniz deyin, birisinin söylediğini hiç düşünmeden, tartmadan ya da değerlendirmeden tekrar edilebilmektedir. Bunun belki herhangi bir maddi yaptırımı yoktur ancak manevi olarak bir yaptırımının olduğu muhakkaktır.