Mithat Direk

Mithat Direk

Medeniyet nedir?

Medeniyet nedir?

Medeniyeti sorguladığımızda ortaya ilginç bir durum çıkar. Medeniyet nedir, gerçekten. Medeniyet denilen şey yenir mi, yaşanır mı, yoksa gaipten haber vermek mi gibi birtakım akla hayale gelmeyen şeyler midir? Oysa basit anlatımıyla medeniyet doğru yaşamak, hakka hukuka riayet etmek, kısacası kul hakkı yememektir. Kul hakkı denildiğinde sadece insan anlaşılmasın, canlı ve cansız olan her şey kul hakkı yaratır. Bu nedenle medeni bir şekilde yaşandığında tüm bunlar ortaya çıkar ve kullanılan kamu malının, bir tarlanın, bir ağacın ya da bir hayvanın hakkını, hukukunu gözetmek akla gelir. Buna çok dikkat eden atalarımız, binlerce yıl öncesinden taşlara birtakım kurallar yazmışlar, kavgaların, savaşların bile hakkına hukukuna riayeti esas almışlardır. Böylece büyük bir medeniyeti inşa etmişlerdir. Bunu dikkate almayanlar tarafından da her zaman aldatılmış ve zarar görmüşlerdir. Bugün bile aynısı yaşanmaktadır.

Diğer taraftan medeniyet içinde yaşanılan ortam mı? Yoksa gidilen yerdeki durum mu? diyerek de sorularımızı genişletebiliriz. Gidilen ortam olsaydı, Almanya’ya giden Türklerin orada son derece dikkatli iken, Türkiye’ye girdikleri andan itibaren orada yaptıkları davranışları tekrarlamaları gerekirdi. Avrupa’dan Türkiye’ye açılan en önemli kapı olan Kapıkule sınır kapısının Türkiye tarafında yol kenarları plastik şişe, cam vb ile dolu iken Avrupa tarafında bunların olmaması ya da daha az olması ne ile açıklanabilir? Elbette medeniyeti sadece etrafı kirletmemek olarak algılamak gerekmez. Medeniyet kelime olarak ünlü filozof Fârâbî tarafından “insanın tek başına karşılayamayacağı ihtiyaçlarını dayanışma, yardımlaşma ve iş bölümü çerçevesinde gidermesi ve kendi türüne özgü yetkinliklere ulaşması için toplumsal bir hayat oluşturma zorunluluğu” olarak tanımlanmıştır. Bunun da şehirde meydana getirilmesi gerçekleştiğinden dolayı şehirlilik olarak algılanmıştır. Zaten Medine de Arapçada şehir demektir. Diğer bir şekliyle uygarlık, şehirlilik, medeniyet demektir.

Medeniyet taşınır mı? Yoksa gidilen yerde bulunur mu? Bu konuda birçok tez üretilmiş ancak medeniyetin bir kültür ve birikim işi olduğunu bilmek gerekir. Zamanında köylünün birisi şehre gelir. Lüks bir lokantada yemek yemeye oturur. Yemeğin sonunda da meyve ister, tabakta üzüm getirirler. Adam üzümün sapından tutar ve başlar ağzıyla topluca yemeye. Diğer müşteriler adamın bu şekilde üzüm yemesinden rahatsız olurlar. Garson hemen gelir ve adamın omuzuna dokunur, “beyefendi, üzümü tane tane yeseniz, diğer müşterilerin dikkatini çekiyorsunuz” der. Adam kafasını kaldırıp etrafına bakında herkesin kendisine baktığını görür. “Oha, hiç mi görmediniz, o birer birer yenen armut” der. Kırsalda bağların arasında üzümün sapından tutup, ağzımızla sıyırarak yemek normal iken, şehirde tuhaf karşılanmaktadır. Adamın kırsaldaki medeniyetini şehre taşıması ya da bu davranışını normal görmesi şehirde uzun dönem kalmamasının etkisi nedeniyledir. Uzun zaman şehirde kalan medeniyetini üzümü tane tane yemekte bulurken, kırsalda bu durum normal görülmemektedir. Öyleyse medeniyeti taşıyabilir miyiz? Yoksa gittiğimiz yerde mi buluruz. Her iki durumda da toplumlar kendi medeniyetlerini kendileri oluştururlar.

En kötü durum ise ne kendi medeniyetini bulma ne de gittiği yere uyum sağlayamamaktadır. Buna “ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamamak” denir. Arabesk işte bundan doğmuştur. Bu nedenle arada kalmak en kötüsüdür. Göçler, işte bu nedenle medeniyetlerin de farklılaşmasına neden olur. İnsanların bir yerden bir yere taşınması ile kendi kültürlerini taşıması, gittikleri yerlerde getto türü yapılaşmanın meydana gelmesine neden olmaktadır. Bu durumu günümüzde gerek Avrupa’da gerekse Türkiye’de görmek mümkündür. Türkiye’ye gelen onca yabancı kültürden gelenlerin buradaki mevcut medeniyeti özümsediğini söylemek zordur. Dolayısıyla kendi kültürlerini getiren yabancıların buradaki kültür üzerinde de bozucu etkilerinin olduğunu ve medeniyetini tıpkı hikâyede köylü vatandaşın üzüm yemesinde olduğu gibi hayretle ve ibretle izliyoruz. Oysa gidilen yerdeki medeniyeti kendimizden de bir şeyler katarak yükseltmek gerekir. Bu medeni insanların tipik davranışlarından birisidir. Medeni olmayanlar ise kendi kültürlerini taşır ve gidilen yeri de bozar. Ne yazık ki bunun örneklerini de yaşayarak öğreniyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mithat Direk Arşivi