Deprem yer seçer mi?
Kelime anlamı olarak, yer sarsıntısı ya da halk arasındaki tabiri ile zelzele, yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır.
Aslında olan bir ateş topunun üzerinde, kara parçalarında yaşıyoruz. Dünyanın merkezi bir ateş sıvısı iken bizler bunun dışında soğuk kabuğun üzerinde yaşam sürüyoruz. Diğer bir deyişle ateş denizinin üzerinde yüzen büyük kıtalar üzerindeyiz.
Dünyanın içindeki ateşi yanardağ patlamalarında dışarı akan lavlarda görmek mümkün. Depremler genellikle kırıkların (fay hatları) çatlamasıyla oluşur. Bunun yanı sıra volkanik faaliyetler, toprak kaymaları, mayın patlamaları veya nükleer testler sonucunda da gerçekleşebilir. Dünya yüzeyinde gerçekleşen depremler kendilerini bazen sallantı bazen de yer değiştirme şeklinde göstermektedir.
Tespit edilebildiği şekliyle fay hatları bellidir. Bu hatların tam yerleri belli olmasa da genellikle dağlar ile ovaların birleşim yerlerinde fay hatları görülebilir. Bu bakımdan Türkiye’de doğudan başlayarak Anadolu yarımadasının çevrelendiği sıradağların kenarlarından iki büyük fay hattı olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
Hal böyle iken buralarda yaşayan insanların daha güvenli yaşam alanlarına kavuşmaları hemen herkesin görevi olmalıdır. Buna karşılık bir uzman hocamızın TV de söylediği “kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme” çevirmek ancak herhangi bir depremde can ve mal kayıplarının artmasından başka işe yaramaz.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu yerleşim yerlerinin kontrolsüzce ovalara doğru kaydırılmasıdır. Bu rantsal dönüşümün bir sonucudur. Oysa yerleşim yerleri sağlam zeminlerde, tarım ise düz alanlarda daha verimli yapılır. Bir diğer uzmanın belirttiğine göre bu tür yumuşak zeminler deprem dalgasını 3-10 kat artırmaktadır. Dolayısıyla bunun yer değiştirilmesi hem maliyetleri hem de herhangi bir felaket anında can ve mal kayıplarının artmasına neden olur. Nitekim son yaşanan depremde bu durum açık biçimde kendini gösterdi. Sağlam zeminlerde yapılmayan binalar, ovaya, tarım alanlarına kaydırılan inşaatlar yerle bir oldu. Zemin bu bakımdan çok çok önemlidir.
Bu defalarca söylenmesine rağmen rantsal faaliyetler olanca hızıyla ovaları, tarım alanlarını inşaat alanına çevirdi. Oysa inşaat yapılabilecek onlarca uygun yer varken, bunu düz, deprem bakımından tehlikeli, tarım için uygun alanlara yönlendirmek nasıl bir anlayış anlamakta güçlük çekiyorum. Bu konuda belediyelerin ciddi sorumluğu vardır. Hemen hemen her yerde belediye yetkilileri sırf birilerine rant olsun diye tarım alanlarını, riskli alanları imara açmakta, buralarda inşaat yapılmasına göz yummaktadırlar. Oysa altyapısı düzenlenen, şehre entegre olması/olacağı ön görülen tarım dışı alanlar kontrollü biçimde imara açılmalıdır.
Son yaşanan Kahramanmaraş depreminde çoğunlukla yıkılan binaların bu şekilde dağdan ovaya indirilen imar alanlarında olması bunun açık göstergesidir. Başta da dediğimiz gibi dünya bir ateş topu ve bizler bu topun soğumuş katmanları üzerinde yaşıyoruz. Öyleyse deprem ne bugünün ne de yarının gerçek dışılığı olmayacak.
Sorumluluk sahibi insanın öncelikle doğaya uyumlu yaşamaya, elindeki kaynakları etkin, verimli ve doğru alanlara kanalize etmeye ihtiyacı vardır. Değilse olay şurada deprem oldu, burada enkaz, kaç kişi öldü, kaç kişi kurtarıldı haberlerinden ibarettir. Öncelikle fay hattında bile olsa doğru yerde doğru inşaatların yapılması gerekir. Aksi durumda felaketler geldiğinde daha çokkonuşur, birbirimizi suçlar, vicdanımızı rahatlatmak için yardım yapar ve unuturuz.