Denge nedir?
Yaşamın tüm alanlarında denge vardır. Sadece Dünya değil kâinat da bir denge içinde hareket etmektedir. Denge, diğer adıyla balans evreni çevreleyen sistemin kendisidir. Dünyanın da içinde bulunduğu evren aslında bir denge üzerinde kuruludur. Dengeden en küçük bir sapma ya da ileri, geri gitme tüm evrenin yok olmasına neden olur. Bu, insan içinde geçerlidir. İnsan da aslında yaşamın içinde bir denge içinde hayatını devam ettirmektedir. Örneğin; sağlıklı bir kişinin kan basıncının (tansiyon) belirli sınırlar içinde olması istenir. Bu sınırların altında ya da üstünde olan ölçümler sağlıklı değildir. Bu bakımdan denge önemlidir. Birgün Nasrettin Hoca, çok soğuk bir kış gününde “böyle soğuk mu olur, donuyoruz” şeklinde yakınmalarda bulunur. Mevsimler değişip yaz geldiğinde de sıcaktan oflayıp, puflayıp sıcaktan bunaldığı bir zamanda şikâyet edince, kışın da orada bulunanlardan birisi: “a hoca kışa soğuk yaza sıcak der, hep şikâyet edersin” deyince, hoca “evlat baharınan, güze bir şey dediğimiz var mı” der. Gerçekten de hemen her durumda azı karar, çoğu zarar bağlamında bir dengenin varlığı dikkat çekmektedir. Toplumun büyük çoğunluğunun bir denge üzerinde hareket ettiğini biliyoruz. Ancak bazı açıkgözler bu dengeyi kendi nefslerine doğru çekmekte, dengeyi gözardı etmektedir. Oysa kutsal kitabımız Kuran, birçok yerde bir hesap gününün olduğunu ve bu hesap gününde dengenin oluşmasına bağlı olarak bir mizan olacağından bahseder. Eğer bir mizan varsa, ki mutlaka var, bir dengenin olması da kaçınılmazdır. Aksi durumda dünyada iyilik kavramı diye bir kavram oluşmaz, insanların da diğer canlılardan bir farkı kalmazdı. Hayatın içinde diğer canlılarda yaşam biçimi altta kalanın canı çıksın şeklindedir. Oysa dikkat ederseniz dualarda bile dengeden bahsedilir. Ancak dengeyi sağlayacak olan yine insanın kendisidir. İşte insanın dengede durabilmesini sağlayan yine kendi içinde bulunan ferasetidir. Feraset anlam olarak, insanların çevresinde olan olayların ve diğer varlıkların iç yüzünü keşfetme olsa da geleceğe dair doğru tahminlerde bulunma ve öngörülü olma yetisiyle de alakalı bir terimdir. Ayrıca bu konuyu ele alan bir bilim dalı olarak da karşımıza çıkar. Türkçe sözlükte keşfetme, sezme, ileri görüşlü olma gibi anlamları da vardır. Kelimenin derinine inildiğinde, duyu organlarıyla ve akılla bilinemeyen şeylerin sezgilerle bilinebilmesi olarak yorumlanır. Dolayısıyla feraset insan davranışlarına şekil veren, onu yöneten ve en önemlisi dengede kalmasını sağlayan en önemli referans kaynağıdır. İnsan beşerdir, yanılır, yanlış yapar. Ancak onu doğru yola getirecek olan ferasetidir. Biz çocukken ailelerimiz bizleri eğitirken, ferasetimizi kullanmamızı öğütler, yanlışlıklarımız karşısında da “hiç mi ferasetin yok” neden böyle yaptın diyerek uyarırlardı. Böylece dengeli davranmayı, belirli bir denge üzerinde hareket etmeyi öğretmişlerdi. Zira feraseti olmayan bireyin kolayca menfaate doğru sapması, bencilleşmesi ve yanlış yapması mümkündür. Bu bakımdan dengenin ve dengeyi hayatının her kademesinde uygulayabilen bireylerin varlığı sağlanmalıdır. Aksi durumda feraset kaybolacağından dengede bozulacaktır. Dengenin bozulması doğru yaşamaya değil, bencilce yaşamaya doğru bireyi sürükleyeceği için toplumsal denge de bozulacaktır. Bu nedenle eğitimin temelinde feraset bulunmalı ve herkese öğretilmelidir.