Cek cak
Türkçe’de gelecek ile konuşurken ya da yazarken ilave ettiğimiz eklere cek, cak ekleri denir. Yapılacak, edilecek gibi. Gelecek zaman hemen her dilde vardır.
Şüphesiz gelecek için planlar, programlar yapar, bunlarla hesap yapıp hayal kurarız. Ancak durum bizim hayal ettiğimiz ya da hesap yaptığımız gibi olmayabilir.
Gelecek elbette bir gün gelecek ancak belirsiz bir zamanda gelecektir. Geçmiş ise geçen bir zaman dilimini anlatır ve zaten geçmiştir. Öyleyse geriye bir tek bugünkü zaman kalıyor. O da şimdiki zamandır.
Geçmiş, bugünü ve geleceği daha doğru ve iyi yaşamamız için hatırlamamız ve iyi bilmemiz açısından önemlidir. Eğer geçmişi doğru bilmez isek hatalı hesap yapar, bugün ve gelecek için yanlış planlar yaparız.
Günümüzde geçmişi bugünün koşullarında değerlendiren, bugünün saniyelerle yarışan dünyası içinde gören bir anlayış gelişmiştir. Böyle bir durumda da geçmişi bilmeden gelecekle ilgili olarak sürekli gelecek zamanın cekcak ekleri ile söylemler geliştirilmektedir.
Oysa herkes bilir ki geçmişini bilmeyen geleceğini öngöremez. Gelecek ile ilgili planları da cekcaktan öteye geçemez.
Bugün gelişmiş ülkelerde ya da batılı devletlerde, geçmiş en ince detaylarına göre incelenmekte, oradan elde edilen bilgiler geleceğin planlanmasında kullanılmaktadır.
Bugün birçok deyim, isim ya da marka Yunan Mitolojisindeki figürlerden ya da tanrısal anlayışlardan esinlenerek ortaya çıkarılmaktadır. Bizler bu türden bilgileri bilmediğimiz için sanki normal bir marka ya da isimmiş gibi kullanmakta, zaman zaman da markaların büyülü dünyasına kapılıp hayal kurabilmekteyiz. Dahası hikayesini anladığımızda da ben biliyordum gibi serzenişte bulunup sahipleniyoruz. Adları ve logoları ile geçmişi anımsatan markaların neden Türkiye’de geliştirilemediği ise onca hengamenin arasında kaybolup gidiyor.
Oysa üzerinde yaşadığımız vatanımız Anadolu, kendi başına tüm Dünya tarihini sırtlayacak kadar büyük bir birikime ev sahipliği yapıyor. Ancak bunları bilmeyince başkalarının hikayeleri ve bunlardan ürettikleri markalarla avunabiliyoruz.
Diğer yandan 5 bin yıllık Türk tarihi de binlerce anekdot ve hikâye barındırıyor. Bunların kullanılmaması şüphesiz sadece geçmişi bilmemekle ilgili değil, geleceğe odaklanma ile ilgilidir. Zira bizim toplumumuzda geçmişe bakarak bundan ders çıkarma ya da hataları tekrar etmeme gibi bir durum söz konusu değildir. Defalarca aynı hataya düşmek, yanılmak sıradan bir vakıa olarak ortadadır.
Bunun nedenlerine bakıldığında da toplumun arabesk bir yapıda olduğu, gerçekleri değil hayalleri öncelediği görülür. Bu bakımdan toplum cekcak gibi gelecek ekleri ile davranmaya o kadar alışkanlık edinmiştir ki 100 birim olan gücünün 10 katı taahhüt üstlenebilmektedir.
Oysa hepimizin bir sınırı ve algı düzeyi vardır.
Yapabileceklerimiz olduğu kadar yapamayacaklarımız da bulunmaktadır. Ancak tüm bunlar göz ardı edilmekte, geleceğe yönelik olarak planları ya da taahhütleri kolayca verilebilmektedir.
Son yıllarda meydana gelen büyük felaketlerde bu durum çok açık biçimde ortaya çıkmış, hata ya da yanlış yapanlar bile bir daha yapmayayım düşüncesinden uzak biçimde aynı yanlışlarda ısrar eder duruma gelmiştir.
Oysa geçmişten ders alınsa bir daha aynı hatalar tekrarlanır mı?
Büyük şair Mehmet Akif Ersoy “Tarihe tekerrür derler, ders alınsaydı hiç tekerrür mü ederdi” dizeleri ile geçmişi bilmeden geleceğe yöneldiğimizi en yalın biçimi ile anlatmıştır.
Yazar Amin Maalouf Ortadoğu insanını “Her şeye üzülen ama, hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar” şeklinde tanımlar. Şikâyet eden bir insanın çözüm aradığını sanırsınız ancak değildir. Bizde insan çözüm için değil söylenmek için şikâyet eder. 50 sene aynı şeyi anlatır, ama hiç değişmez.
Bu nedenle cekcaktan önce geçmişe bakmak ve bundan ders çıkarmak gerekir.
Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez.