Mithat Direk

Mithat Direk

Boynuz kulağı geçer mi?

Boynuz kulağı geçer mi?

Yapay zekâ diye bir uygulama hayatımıza doğrudan ve tam ortasından girdi. Birçok konu yapay zekâ kullanılarak kısa sürede ve genel ifadelerle kullanıcıya sunuluyor. Burada verilen bilgilerin çoğu bizde yıllardır hazırlanan ve öneri olarak sunulan sorun ile çözüm önerilerine çok benziyor. Enflasyon sorunu ile ilgili olarak 1980 yılında sunulan öneriler ile bugünün önerilerinin benzer olması, yapay zekâ uygulamalarında verilen metinlere benziyor. Genel, herkes tarafından bilinen ancak her tarafa çekilebilecek ifadelerin varlığı boynuza benziyor. Boynuz giderek ve hızlı biçimde büyüyor ancak duyamıyor. Duyması için ona duygusal zekâ kısmının da eklenmesi gerekiyor. Bu kısmın eklenebilmesi onun canlı olmasını gerektiriyor. Zira canlı olmayan birisinin duygularının olması ve onu kullanabilmesi mümkün değil. Buna karşılık yapay zekaya bunca tepki ya da savunma neden ortaya çıkıyor. Bilim insanları bu konuda iki kısma ayrılmış durumda. Bir kısım bilim insanları uygulamayı savunurken bir kısmı da karşı çıkıyor. Bunun insanın yerini alacağından, fikirlerini çalacağından bahsediliyor. Gerçekte bu olabilir mi? Bunun en güzel karşılaştırmasını yüzyıllar önce atalarımız yapmış. “Boynuz kulağı geçer” deyimiyle. Şüphesiz boynuz olan yapay zekâ insan beyninden daha hızlı çalışacak ve olayları, fikirleri, gelişmeleri insandan daha hızlı hatırlayarak, karşılaştıracak bir araya getirecek. Ancak hiçbir zaman duyamayacak. Ve dikkat edilirse hep aynı genel ifadeler ile yazmaya, fikir vermeye devam edecek. Oysa kulak duyar, duruma göre olayları, fikirleri ve durumları değerlendirir, buna göre yeni bilgiler sunar. Diğer taraftan boynuz çirkindir, büyüdükçe korkutucu bir hal alır ve görüntüsü bozulur. Oysa kulak sevimlidir, büyüdükçe çirkinlik göstermez, o bütünün bir parçası olarak görüntüsü ile aykırılık oluşturmaz. Örneğin; keçi kulakları upuzundur, sevimlidir, ancak boynuzları büyüdükçe korkunçlaşır ve çirkinleşir. Bu nedenle boynuzu kullanmak ancak ondan çekinmemek gerekir. Bizim üzerinde duracağımız ve koruyacağımız kısım kulaktır. Bu bakımdan kulağa zarar verecek uygulamalardan korunmak gerekir. Burada kulaktan kasıt insanın kendisidir. Geliştirilen yapay zekâ uygulamalarının kullanılması ancak bunun insana zarar verecek şekilde yapılmaması önemlidir. Eminim birçoğunuz çeşitli savaş filmlerini seyretmişinizdir. Bu filmlerde de sivillere, masumlara ve güçsüzlere zarar verilmediği, verilmemesi için uygulamaların, anlaşmaların yapıldığı görülmektedir. Savaş varsa bunun karşılık ve eşit koşullarda olması gerektiği bildirilmektedir. Ancak yapılan bazı kötü örneklerin yapay zekayı kötü amaçlar için de kullanabileceği yönündedir. Yapay zekaya duyusal bir bölüm eklenemeyeceğine göre bunun etik kurallar biçiminde geliştirilmesi yönünde girişimler olmalıdır. Zira yapay zekayı uygulayan bilgisayar olduğuna ve bunun da herhangi bir duygusunun olmadığına göre sisteme etik bölümlerin eklenmesi zorunluluk arz etmektedir. Diğer yandan üretimde optimizasyonu sağlayan bazı üretim tesislerinin ışıksız ortamda da üretime devam edebildiği bilinmektedir. Bugün Japonya’da karanlık fabrikalar denilen ve ışıksız sürekli üretimde bulunan tesislerin varlığı, yapay zekâ için herhangi bir kısıtın olamayacağının da kanıtıdır. Benzer şekilde harekete duyarlı sensörlerin nasıl ki herhangi bir titreşim halinde tepki verdiği gibi buna etik bölümünün geliştirilmesi şarttır. Diğer şekliyle bu durumun insanlar için tehlikeli olacağı açıktır. Zira yapay zekada duygu olmadığı için o tamamen matematiksel şekliyle çalışmasına devam edecektir. Oysa hayatın içinde birçok olayda matematiksel şekliyle 2 kere 2 her zaman dört etmemektedir. Bunun 4 ten aşağı olan kısmı olduğu gibi üste olan kısmı da bulunacaktır. Öyleyse yapay zekayı boynuz, insanın aklını da kulak olarak düşünmemizde herhangi bir yanlışlık yoktur. Boynuz kulağı geçer, geçecekte ancak bugün de yarın da duymayacaktır. İnsan bu bakımdan yapay zekadan korkmamalı ancak bunu doğru ve etkin kullanmayı da bilmelidir. Diğer bir deyişle gelen fırtınadan kaçmak mümkün değildir. O zaman bu fırtınayı bilmek ve kendimize uygun bilgileri oluşturmak en doğru davranış olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mithat Direk Arşivi
SON YAZILAR