Biyoekonomik Sürdürülebilirlik Açısından Türkiye’de Tarımın Yapısı
Biyoekonomi, biyolojik kaynaklı ürünlerin sürdürülebilir üretim metodu ile endüstriyel ürünlere ve enerjiye dönüştürülmesi anlamına gelmektedir. Yaşamın devamı ile insanın oluşturduğu medeniyetin devamlılığı buradan sağlanacak üretimler çerçevesinde şekillenecektir. Daha besleyici tarımsal ürünler elde etmek, hastalıklardan ari tohumlar kullanmak, üretimi ençoklaştırmak (maksimize etmek) yapılacak üretimin teknoloji kullanılarak nitelikli duruma getirilmesi ancak biyoekonomik uygulamalar ile mümkündür.
Diğer bir deyişle buna tarım 4.0 ya da modern tarımsal uygulamalar da denilmektedir. Bilindik bir ifade ile her türlü tarımsal üretimi diğer bir deyişle her tarım ürününü dünyanın her yerinde yetiştirmek mümkündür. Ancak bu üretimin ekonomik olması tüketiciler tarafından ulaşılabilir bir konumda olması bunun belirli esaslar çerçevesinde yapılması ile olur. Aksi durumda üretim yapılır ancak bu üretime ulaşmak hem daha zor hem daha pahalı olacaktır.
Buradan yola çıkarak biyoekonominin amaçları şu şekilde belirlenebilir;
• Gıda güvenliğini sağlamak ve korumak.
• Birincil üretimin ve besin zincirinin verimlilik ve sürdürülebilirliğini korumak ve artırmak.
• Fosil kaynaklara (petrol) bağımlılığı azaltmak.
• Doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimini ve atıkların geri dönüşümünü sağlamak.
• Üretimin iklim değişikliğine olan etkilerinin azaltmak.
• Rekabetçi ve biyolojik kaynaklara dayanan endüstriler geliştirmek.
• Ekonomiklik sağlamak ve biyoçeşitliliği korumak.
Burada hiçbir konu bir diğerinden farklı ve ayrı değildir. Birini ihmal ederseniz diğer bir konuyu kaçırmanız doğaldır. Bu bakımdan tarımı ve tarımsal faaliyetleri döngüsel biçimde değerlendirmek bunu birbirinin çıktısı ve girdisi olarak değerlendirmek gerekir. Diğer bir deyişle hayvansal üretimdeki çıktılar başka bir üretimin girdisi ya da bitkisel üretimden elde edilen çıktılar hayvansal üretimdeki girdileri meydana getirmektedir. Buna modern dünya döngüsel ekonomi modeli demektedir. Oysa bu üretim sistemi yüzyıllardır zaten yapılagelmektedir.
Diğer bir konuda modern tarım adı altında tüm üretim sistemlerini tek bir düzeye indirmek, yani biyolojik çeşitliliği yok etmek. Oysa çeşitlilik zenginlik demektir. Bunun modern uygulamalar ya da genetiği değiştirilmiş tohumlar ile tekdüze indirgenmesi gelecek açısından ciddi anlamda zararlıdır. Dünya doğru dağılım ile 25 milyar insanın rahatlıkla besleneceği bir ekoloji sunmaktadır.
Ancak bu ekolojinin döngüsel sitemden ayrılarak her bir faaliyetin ayrı üretim süreçleri gerçekleştirilir ise kaynakların doğru ve verimli kullanılması mümkün olmaz, bu durumda genetiği oynanmış tohumlar ile de üretim sınırlı kalır. Tüm bu zenginlik bir anlamda kısırlaştırılır. Böylece tarımsal üretimde diğer üretimler gibi belirli şirket ya da grupların eline geçerek insanların yönelmesinde bir araç olarak kullanılmaya başlar.
Zaten doğadaki durumuna bakılarak bunun nasıl olabileceği hakkında kolaylıkla fikir yürütülebilir. Herkesin bildiği gibi sulamada su belirli bir düzen ile dağıtılır. Eğer bu suyu belirli yerlerde tutar diğer yerlere vermez iseniz aynı insanların gıdaları bir yerde tutup diğer taraflara vermediği gibi bir durum ortaya çıkar. Dünyada halen 850 milyon aç insan var iken 1,5 milyar obez vardır. Diğer bir ifade ile birileri yerken birileri aç kalmaktadır. Oysa doğru ve düzgün bir dağılım olsa ne aç ne de obez kalır.
İşte bir anlamda biyoekonomik gelişmeler denildiğinde kaynakların doğru ve dengeli dağılımı da anlaşılmalıdır. Bu dağılımın temelinde ekolojiye uygun tarımsal faaliyetlerin yürütülmesi destekler ile olmayacak üretimlerin olmayacak yerlerde yapılmasını durdurmak anlamı taşır. Yani her ürünü her yerde yetiştirme yerine o ürünün yetiştiği en uygun ekolojiye taşımaktır.Ürün nerede lokalize olmuş ise orada yetiştirilmesi teşvik edilmeli diğer yerlerde üretime destek olunmamalıdır.
Örneğin; Türkiye’de Orta Anadolu Bölgesi kurak bir bölgedir, burada kuru koşullarda yapılan üretime destek olunmalı, sulu ve taşıma su ile döndürülen üretim sınırlandırılmalı ya da kamu kaynakları ile desteklenmemelidir. Ancak benim param var ben balkonumda da domates üretirim derseniz, doğal kaynakların heba olmasına da önayak oluyorsunuz demektir. Böylece doğru üretim doğru yerde değil, bir üretim zorlanan yerde yetiştirilmeye başlar ki o zamanda kaynaklar heba olur.
İşte biyoekonomik sürdürülebilirlik denildiğinde kaynakların tam ve doğru kullanımı anlaşılmalıdır. Aksi durumda sınırlı kaynaklar geri döndürülemez biçimde tahrip olacaktır.