Salgında Türkiye
Salgında Türkiye
Kovid-19 salgınının kontrolü için her ülke kendi mücadele stratejisini geliştirdi. Bu süreçte Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) rehberleri, salgınla erken karşılaşan ülkelerin deneyimleri, bilim insanları, bilim kurulları, üniversiteler ve araştırma kuruluşlarının analiz ve raporları salgını yöneten karar vericilere rehberlik etti. Geliştirilen önlemler, temel salgın yönetimi önlemlerine dayanıyor. Toplumun bilinçlendirilmesi, el yıkama, sosyal mesafe, test yapma ve tarama, riskli nüfusun karantina altına alınması, hastaların izole edilmesi bu müdahaleler içinde öne çıkanlar. Bu önlemlerin hangi sırayla veya hangi kombinasyonlarla uygulanacağına yönelik mutlak doğrular ve standartlar yok. Bu nedenle ülkeler kendi sosyal ve kültürel yapılarına, sağlık sistemi kapasitelerine, coğrafi özelliklerine, nüfus hareketliliklerine ve devlet yönetimi tarzlarına göre kendi mücadele modellerini geliştirdiler.
Ülkelerin salgını nasıl yönettiği değerlendirilirken, hangi önlemlerin alındığı, bu önlemlerin alınma zamanı, uygulanma derecesi, kapsamı ve uygulanma süresi ilk incelenen faktörler. Örneğin kimi ülkeler ilk vakanın görülmesiyle kimileri ise vaka artışı belirgin hale geldikten sonra önlem almaya başladı. Bazı ülkelerde önlemler tüm topluma, bazılarında ise sadece riskli gruplara ve bölgelere odaklandı. Ülkemizde 20 yaş altı ve 65 yaş üstü nüfusa yönelik sokağa çıkma yasakları riskli gruplara yönelik önlemlerden biriydi.
Salgınla mücadelede yüzde yüz başarılı olan bir ülke henüz yok. Ülkelerin başarısını salgını kontrol altına alma hızları ve ölüm sayıları belirliyor. Bu iki faktör ise sağlık çalışanlarının sayısı, yatak kapasitesi, temel sağlık hizmetlerinin sunulabilmesi, sağlık sigortasının kapsayıcılığı gibi unsurlara göre şekilleniyor. Türkiye’nin güçlü yönleri olarak, ülkedeki sağlık insan gücünün fedakârlığı, toplumumuzun hızlı kriz yönetebilme becerisi, sağlık altyapısı, kapsayıcı sigorta sisteminin varlığı ve vatandaşlarını mağdur etmemeyi hedefleyen sosyal devlet anlayışı öne çıkıyor.
Vaka ölümlülük hızı düşük ülkelerin ortak özelliklerinden birinin de kapsamlı vaka taraması olduğu görülüyor. Bu bağlamda Türkiye’deki köklü halk sağlığı kültürü ve etkili filyasyon çalışmalarının, salgının kontrolü için anahtar bir rol oynadığı söylenebilir. Sağlık çalışanlarının fedakârlığına ek olarak, toplumumuzdaki dayanışma kültürü de bu ağır travmayı göğüsleyebilmemizi mümkün kılan en önemli unsurlardan biri. Kültürümüzde yer alan yaşlıya ve hastaya sahip çıkma geleneği, yaşlı insanlarımızı yalnızlıktan koruyor ve sağlık hizmetine erişimlerini kolaylaştırıyor.
Kovid-19 tüm dünya ülkeleri için zorlu bir imtihan. Her ülke kendi gelişmişlik düzeyi, sağlık sistemi ve kültürüyle sınanıyor. Sağlık sistemi sosyal devlet yaklaşımına daha uygun olan ülkelerin, halk sağlığı ve temel sağlık hizmetleri açısından daha köklü bir kültüre sahip olması, bu zorlu sınavda o ülkeleri öne taşıyor. Sağlık sistemi daha fazla özel sektöre dayanan, sağlık sigortası kapsayıcılığı zayıf ve sosyoekonomik olarak zayıf toplum kesimlerinin yeterli hizmet alamadığı ülkelerdeyse pandeminin daha ağır seyrettiği görülüyor. Ülkemizin elde ettiği tüm bu başarının sürüp sürmeyeceğini ise yine toplumumuzun tedbirlere riayet derecesi belirleyecek. Salgının bittiği algısına kapılıp yeni normlara uyum sağlamazsak kazanımlarımız eriyecektir. Eğer bu yeni normlara uyum sağlayabilirsek, yaşlılarımızın elini öpebileceğimiz daha çok Ramazan’lara erişebileceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.