Sabahın Seherinde
Şehirlerin sabah nasıl göründüğünü bilir misiniz? Kırlarda büyümüş biri olarak, şehirlerin sabah görüntüsü hep garibime gitmiştir. Kırlar güneşi bekler, güneşle birlikte tüm yaşam canlanır. Şehirler öylemi, elbette değil. Şehirler insanları bekler canlanmak için bu nedenle şehirlerdeki canlılık sabahları değil, akşamlarıdır.
Karanlık çöktükten sonra şehirlerdeki ışıltılı dünya dans etmeye başlar, taa sabaha kadar. Bu bakımdan sabahın seherinde şehirlerde gezmek insana garip bir duygu verir. Bir zamanlar Hollanda’da Amsterdam’a sabahın seherinde gitmiştim. Gecede ışıl ışıl olan meydanlar, kalabalık caddeler itfaiye tarafından yıkanmaktaydı.
Acele acele işe koşuşturan insanlar ve yıkanan caddeler yorgun bir kişinin uyanmasını andırıyordu. Bir sabah işim düştü erkenden Konya’da gezme fırsatı buldum. Kadim bir şehirden beklenen şekli ile şehir usul usul uyanıyor, yılların dükkanları adet olduğu üzere dükkanlarının önünü süpürüyor, suluyor ve gelecek müşterilerine özenle hazırlanıyor. Yeni ve modern dükkanlar ise insanların kalabalıklaşmasını bekliyor. Şehirde bunun anlamı eski ve eskiye dayalı ne varsa güneşle birlikte, yeniler ise güneşle değil geceyle yaşıyor.
Biri doğal iken diğeri yapaylığı seçiyor. Zaten günümüz giderek yapaylaşırken bunu normal karşılamak gerekir diye düşünüyorum. Dünya değişiyor, farklılaşıyor ve yapaylaşıyor. Bu durum yapay insan modelinin de önünü açıyor. Yeni ve genç insanların yapaylığına karşılık, eskiler daha doğal bir yapı gösteriyor. Eski şehir ve dükkanlar da aynı. Giderek artan oranda yapaylaşan dünyanın eskileri birer birer yok etmesi kaçınılmaz bir sonuç.
Ne güzel demiş eskiler “eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı” diye. Dolayısıyla giderek hemen herşey yapaylaşacak, doğallığını kaybedecek. Dünyanın yapaylaşması ile ne varsa doğallığını kaybedecek, buna insandan başlayarak ne varsa desek daha doğru olur. Sanayi devrimi ile başlayan yapaylaşma çalışmaları kırda yaşayan insanların kafesler misali şehirlere doldurulması ve ucuz işgücü meydana getirilmesi faaliyetleri artarak devam ediyor. Kırın özgür ve bağımsız yapısı, kısıtlı ve bağımlı bir yapıya evriliyor. İnsanların şehirlerdeki kalabalık yığınlar meydana getirmesi, kafesteki kuşlar misali bir oraya bir buraya koşuşturmadan farklı değil. İş bölümü ve uzmanlaşmanın önemi büyük, bu bakımdan şehirler uzman insanlarla dolu.
Ancak uzmanlaşma aynı zamanda işlerin de karmaşıklaşması anlamına geliyor. Bu durum belki modern dünyanın gerçeği ancak bunun da yapay bir dünyanın adımları olarak görmek zor olmasa gerekir. Zaten modern dünya yapay bir ortamdan başka bir şey değil. Doğallık, ancak kırsalda, yıldızların altında olan bir dünyada mümkün. Oysa bırakın yıldızların altında olmayı, yıldızları görebilene aşk olsun. Şehirler bir ışık kümesi ve yıldız görmek mümkün değil. Kirliliği sadece ortamın bozulması olarak görmemek gerekir. Kirlilik, ışık kirliliği olarak da hayatımızın içinde. Her taraf ışık, gece ile gündüz birbirine karışmış durumda. Gece ve gündüzün birbirine karışması nedeniyle zamanlar da birbirine karışıyor, dolayısıyla zaman israf oluyor.
Zamanın israfı ise hayatın keyifli bir şekilde yaşanmasının önündeki en büyük engel. Günümüz insanının en büyük sorunu da budur diye düşünüyorum. Zira zamanın birbirine karışması ile heba edilmesi, yapay dünyanın bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Sabahın seherinde kırağı düşmüş kırlarda yürümenin, şehirdeki yansıması kirlenmiş sokaklar, caddeler bir de erkenden dükkanını açmış kadim esnaflar. Bir şehir uyanıyor…