Aksaçlı mı, Aksakallı mı?
Eskiden, çok da eski değil, günümüzden 50 – 60 yıl kadar önce, mahallelerde yaşlı insanların toplandığı bir meydan ya da ona benzer cami önleri gibi yerler vardı. Köylerde ise odalar vardı, buralarda o semtin ileri gelenleri oturur ya da toplanır sohbet ederdi. Sohbetten asıl amaç dedikodu etmekti. Bunun sonucunda da o muhitte oturan hemen herkes birbirini bilir, dışarıdan gelen yabancı biri de hemen fark edilirdi. Zaten Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yazmış olduğu 5 Şehir kitabında da anlatıldığı gibi buraları tanımadan o şehri tanımanız da mümkün değildi. Buna benzer uygulama ve yapılar Konya’da da vardı. Babamdan nakledildiğine göre mahallede yaşlılar topluluğu buna “ihtiyar heyeti” de diyebilirsiniz, orada mahallenin nasıl daha iyi yönetilmesi gerektiği, orada yaşayan herkese gösterilirdi. Böylece mahallede herhangi bir olay olmaz ne kadına şiddet ne iflas ne de sahtekarlık, dolandırıcılık görülürdü. Bu heyet o mahallede herkesi bilir, kimin oğlu, kızı, gelini bilinirdi. Böylece kim kimle, hangi sülale hangisi ile anlaşabilir ortaya çıkardı. Zaten hemen her evin bir lakabı, sülalesi ve bilindik hikayeleri vardı. Bu hayal gibi güzel uygulamayı, çocukluğumda kısmen ucundan yakalamış olsam da bunun canlı örneğini Kırgızistan’da kırsal alana gittiğimde gördüm ve çok sevindim. Demek ki hala bunun benzerleri var diye düşünerek mutlu oldum. Sosyal medyanın, sitelerin, kimin kimseyi bilmediği apartmanların doldurduğu şehirlerde, artık köyde köy ihtiyar heyeti de fonksiyonu yitirdiği gibi kendisi de kalmadı. Kırgızistan’da bir köye gittik. Köyün orta yerinden babamın anlattığı gibi yaşlı ve bilge insanlar toplanmış, orada bulundukları topluluğun nasıl daha iyi olabileceği ile ilgili olarak konuşuyorlar. İşte mahalle kültürü ya da köy dediğimizde anlaşılan budur. Günümüz modern şehirlerinde yükselen apartmanlar, araya serpilen iş merkezleri ve camiler ile bunun başarılabilmesi mümkün değildir. Zaten köy kavramı da değiştiği için bunun üzerine kafa yoracak, orada yaşayan insanların huzurlu ve mutlu yaşaması için araya girecek akil insanlar da kalmadı. Yanlışlıkla olsa bile birisine bir şey söylemek, söyleyenin art niyeti olmasa bile karşı taraf küfür gibi algılamakta. Oysa toplum orada yaşayan tüm canlıları ile bir bütündür. Bütünün herhangi bir parçasında meydana gelecek sıkıntı tüm sisteme etki edecektir. Diğer taraftan mahalledeki aksaçlı bazı yerlerde aksakallı olarak tabir edilen akil insanların varlığı ve bunların sözünün üzerine söz söylenmemesi geleneği zorla da olsa beldedeki huzuru da sağlamaktadır. Bu bakımdan mahallelerde küslük olmaz, olsa bile kısa surede giderilirdi. Zaten küçük bir yerleşim beldesinde herkes herkesi tanıdığı için evlerin doğru dürüst kilitleri de olmaz, olsa bile anahtarın yerini orada yaşayanlar bilirdi. Bu yaşam kültürünün kattığı değerin farkına o zamanlar varamadık. Bugün geldiğimiz noktada bırakın o kültürün izlerini, tozunu dahi bulmak imkansızlaştı. Belki 50-60 yıl öncesi uzak bir zaman olarak algılanabilir. Çok daha yakın süreç olan 25-30 yıl önce apartmanlarda oturan herkesi bilir, kime misafir gelmiş, apartmandan kim girmiş, neden girmiş bilirdik. Gerekirse o kişinin misafirini karşılar, malumat da verirdik. Virüs bahanesiyle başlayan ancak bundan öncesinde de güvenlikli site anlayışı giderek bu davranış kültürünü de bitirdi. Şimdi en yakın akrabalarınız dahil bir yere gitmek, birçok prosedürün yerine getirilmesi sonucu gerçekleşiyor. Bırakın çat kapı gelmeyi, önceden randevu almak, gelinecek saati bildirmek, o süreç içinde elimizdeki akıllı cep telefonları ile oynamak ve sen nasılsın, iyiyim sözcüklerinden fazlasının olmadığı bir sürece evrilmiş durumda. Bunu yıllar öncesinde batı dünyasında yaşadığımızda hayret ederken bundan bin beterinin Türkiye’de yaşanıyor olmasını izah edemiyorum. Biz mi yabancılaştık yoksa sistem mi bizi dışarı itti bilmiyorum. Ancak doğru gitmeyen bir sosyolojik yapı içinde kaybolduğumuzu biliyorum…