Üniversiteler Ve Akademisyenlik
Bilindiği gibi, üniversitelerin eğitim-öğretim, Ar-Ge ve ülkeye dolayısıyla topluma hizmet etmek üzere üç temel görevi bulunmaktadır. Bu üç temel görev, öğretim üyeleri ve bunların yardımcıları tarafından yerine getirilir. Akademisyenlerin yüklendiği bu görev, ülkelerin geleceği açısından son derece önemlidir. Bu nedenle, akademik elemanların seçimi ve yetiştirilmesi özel ihtimam ister. Nitelikli bir akademik eleman evrensel kriterleri dikkate alarak, özgür ve akademik alanda derinlikli bir kavrayışa vakıf olup, çoklu eylem sahası inşa etme özelliğine sahip olmalıdır. Bunun için akademik eleman, farklı disiplinlerin sınırlarında gezmeli ve kazanımlarını paylaşmalı, araştırma geliştirme (Ar-Ge) kabiliyeti yüksek, iletişim becerisi ve entelektüel birikime sahip ve eleman yetiştirme özelliği olmalıdır.
Bilim insanı olmak zor ve meşakkatli bir süreç gerektirir. Ülkeleri geleceğe taşıyan en önemli etken bilimdir. Bilimde söz sahibi olmayan ülkeler, maalesef geleceğe damga vuramazlar. Bilime katkısı olan ülkeler kalkınmışlık sıralamasında ön sıralarda yer almaktadır. Sürdürülebilir bir kalkınmanın olabilmesi için, bilime katkı sağlamak ve bilim insanına değer vermek gerekir. Bilim alanında yeterli gelişmeyi gösteremedikleri için yer altı kaynakları bakımından ( petrol, doğal gaz ve maden yatakları) oldukça zengin olan ülkelerin durumlarına bakmak sanırım yeterlidir.
Türkiye’de 131 devlet üniversitesi ve 78 vakıf üniversitesi olmak üzere, toplam 209 üniversite bulunmaktadır. Bu üniversitelerin üniversel anlamda alt yapı, akademik eleman ve işlevleri konusunu masaya yatırmak gerektiği, öteden beri dillendirilmektedir. Üniversite konusunu bir sonraki yazıya bırakarak, Türkiye’deki akademik elemanlar konusunu öncelikle ele almak istiyorum.
Son 10 yılda akademisyen sayısı hızla arttı. Acaba yukarıda verilen niteliklere sahip kaç akademisyen var ve her akademisyen bilim insanı mıdır? Üzülerek söylemek gerekirse, buna evet demek maalesef mümkün değil. Yabancı dil bilmeyen, bilim adına tek bir bilimsel araştırması bulunmayan, doktorant ve yüksek lisan öğrencisi yetiştirmeyen veya yetiştiremeyen doçent ve profesör sayısı oldukça fazladır.
Her ülke ürettiği değerler ile zengindir. Üniversitelerin değerleri de akademik elemanlarının ürettikleri buluş, impakt faktörü yüksek ve çok sayıda atıf alan araştırma makalesi, patent, kitap ve benzeri değerlerle ölçülür. Türkiye’de üniversitelerin ürettiği değerler maalesef çok düşüktür ve gün geçtikçe bu değerler kötüye gitmektedir. Diğer bir ifadeyle akademik değerler, değersizleştirilmiştir.
Bu gün Türkiye’de 20.160 erkek ve 9.386 kadın olmak üzere toplam 29.546 profesör, 10.365 erkek ve 6.947 kadın olarak toplam 17.312 doçent bulunmaktadır. Toplam 41.092 doktor öğretim üyesi vardır. Türkiye’de hiç kimse profesör, doçent sayısının artmasına karşı değil, ancak son 10 yılda normalin dışında hızlı bir şekilde artması düşündürücüdür. Bu rakamlara, ehliyet ve liyakat tan uzaklaşarak ve kriterler aşağıya çekilerek ulaşılmıştır. Akademik elemanın değersizleşip değersizleşmediğinin en belirgin örneği, 30-40 yıl öncesi bir profesör ile bu günkü profesör unvanının toplum üzerinde yarattığı saygınlığın ölçüsüdür. Bu en az 30-40 kat düşmüştür. Bilgi ve görgü daima saygınlık uyandırır. Kanaatim, kalite korunarak sayı artışı olsaydı, saygınlık da kendiliğinden olurdu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.