BİR ÜLKE 57 YIL AB KAPISINDA BEKLER Mİ?
Türkiye,Menderes Hükümeti döneminde, 31.Temmuz 1959 tarihinde Avrupa Ekonomik Topluluğu'na ortaklık başvurusunda bulunarak, AB 'ye üyelik macerasına da başladı.AET Bakanlar Konseyi'nin başvuruyu kabul etmesi ile 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara Anlaşması imzalandı. 1987 yılında Türkiye tam üyeliğe başvurdu, 1999 yılında aday olarak kabul edildi, 2005 yılında da üyelik müzakerelerine başlandı ve halen devam etmektedir.O gün bu gün AB kapısında bekliyoruz.
Gelinen nokta,Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasında umut olmadığını göstermektedir.
AB üyeliğinde tüm aday ülkeler için;demokrasi, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusunda belli standartlar aranmaktadır.Kopenhag Kriterleri olarak da adlandırılabilecek bu standartlar Türkiye tarafından tam olarak karşılansa dahi, AB, sürecin sonunda AB üyeliği konusunda Türkiye'ye kesin sözler vermemekte, bazı AB üyesi ülke üst düzey yetkilileri, Türkiye için tam üyelik dışında alternatifleri tartışmakta,yine Avrupa kamuoyunun olumsuz tutumu ya da kültürel argümanların ön plana çıkarılması gibi unsurlar, AB’ne güvenilemeyeceğini ortaya koymaktadır.Bizden çok sonra üyelik başvurusunda bulunan,Romanya ,Bulgaristan gibi ülkelerin AB'ye tam üye olarak kabul edilmesi, KKTC'de, Annan Planına "Yes" dememize rağmen, Rum kesiminin AB'ye alınarak,Türk kesiminin dışlanması da AB'nin bize bakışını ve çifte standart uyguladığını gösteriyor.
Sonuçta koskoca bir ülke, 57 yıldır(1963'den sayarsak 53 yıldır) AB kapısında beklemektedir.16 tane devlet kuran,kurmayı,organize etmeyi en iyi bilen Türklerin ülkesi,Türkiye Cumhuriyeti, yarım asrı aşan bir süre kapıda bekleyemez.
Avrupa standartları olarak, demokrasi,hukukun üstünlüğü,ifade özgürlüğü,insan hakları tüm dünyanın kabul ettiği evrensel kurallardır.Bizi AB'ye alsınlar diye değil,ülkemizin ileri gitmesi, insanımızın mutlu olması için bu standartları zaten uygulamalıyız.Biz bu kuralları ülkemizde hakim ettiğimizde, AB'ye girmemize gerek de kalmayabilir.Kaldı ki bir süre sonra ortada AB diye bir örgütün de kalmayacağı görünüyor.
Öte yandan, hemen hemen tüm AB ülkeleri, ülkemizdeki terörü destekleyen,ülkemizin bölünüp parçalanması için adeta özel çaba harcayan tavır ve davranış içindeyken, bizi AB'ye alma ümidiyle oyalayıp, parçalama yok etme noktasına getirmek istiyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın "Şangay Beşlisi"ne girme yönündeki ayaküstü sözünün,Rusya ve Çin'den memnuniyetle karşılandığı görüldü. 21 yüzyılın güç dengesi Avrupa’dan Asya’ya doğru kaymaktadır. Dünyanın en büyük pazarı, aynı zamanda tüketim merkezi Asya olmaktadır.Bizim Asya'da tarihsel,kültürel ciddi bağlarımız var.Yıllardır biz Asya'ya açılmayı, Türk Cumhuriyetleri ile ilişki kurmayı hep ihmal ettik.Varsa yoksa Avrupa diye diye, geldiğimiz noktada, girmeye çalıştığımız Avrupa, bizden kaçan her türlü teröristin barınağı haline geldi.
Ülkeyi yönetenler, ileriyi gören öngörülü liderler olmak zorundadır.llk aşamada Şangay Beşlisi'ne dahil olmak, ancak nihai olarak Avrasya Biliği'ne dahil olmak,orada aktif rol almak,öte yandan, ülkemizdeki standartları Avrupa standartlarına getirmek, bizi her yönden rahatlatır,refah düzeyimizi yükseltir. Putin'in Erdoğan'a, ticarette dolar yerine Ruble ve Türk Lirası kullanmayı önermesi bile çok önemsenecek bir durumdur.İnsan nasıl ki kovulduğu yere değil davet edildiği yere yönelirse, devletler de böyledir.Avrupa'nın bizimle ilgili niyeti belli,Asya devletleri ise neredeyse altın yaldızlı davetiye ile davet ediyor.Asya'da lider olabilecekken AB'de piyon olamıyoruz.
Artık birşey yapma zamanı geldi,geçiyor bile. İlk iş ticarette dolar kullanımından vazgeçmenin yollarını aramak olmalı,derhal yeni oluşumlara bakılmalıdır.Kültür olarak da ekonomik olarak da çöküşün eşiğine gelmiş bir Avrupa'nın bizi daha fazla hırpalamasına izin verilmemelidir.
Sonuç olarak; AB üyeliğine (ve Nato'ya) HAYIR,AB standartlarına EVET, hedef AVRASYA olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.