İnançtan ne anlıyorsunuz?
İnsanlar hep bir inançtan bahsederler. İnanç, inanmakla başlar. İnanmadığınız bir şeye inanç gösteremezsiniz. Aynı zamanda inanç, zamanın bir parçasını teşkil etmez. İnanç denilince herkesin aklına öncelikle Dini İnanç gelir. Dini inanç da farklı özellikler sergilemez.
Diğer inançlar gibi dini inanç da zamanla kısıtlı bir şey değildir. Yani günde beş vakit namaz kılma vaktinde inançlı olup, ondan sonraki zamanlarda aklına getirmemek ancak cahil bir düşüncenin ürünü olabilir.
Şöyle bir hikaye vardır: “Köyün birinde çok sevilen, inançlı, Allah’a inanan bir insan varmış. Bir gün yaşadığı köyde sel felaketi yaşanmış. Herkes köyü terk ediyormuş. Ama bu adam yerinden kımıldamıyormuş. Sonunda en yakın arkadaşı arabasını evinin önüne çekerek kendisine seslenmiş, “Haydi arabaya atla, köyde kimse kalmadı, barajın kapakları patlayacak ve büyük sel olacak haydi gel” demiş. Ama adam “Allah beni kurtarır sen git” demiş.
Sonra sular artmaya başlamış, yardıma gelen bir kayığı ve onun ardından gelen başka bir kayığı da reddetmiş. Yine “Allah beni kurtarır” diyerek istememiş. Sular o kadar artmıştı ki, evin bacasına çıkmış ve yardıma gelen bir helikopteri de aynı şekilde geri çevirmiş. Sonunda boğularak ölmüş.
Hikaye bu ya; Allah katına yükselince merakla sormuş: “Allahım sana güvenmiştim, niçin benim dualarımı kabul edip beni kurtarmadın” demiş. Karşılığında şu cevap gelmiş: “Denedim hem de çok denedim, önce sana arabasıyla komşunu gönderdim. Sonra bir kayık ve ardından bir başka kayık daha gönderdim. Ama sen kabul etmedin. En sonunda helikopter gönderdim ama onu da kabul etmedin.”
Eğer inancınızı yaşamınızla bütünleyemezseniz, bu adamın durumuna düşersiniz. İnanç ve yaşam kavramları ayrı ayrı kavramlar değildir. Bunlar bir bütündür. İnancınızı yaşamınızla bütünleştirir, yaşamınız boyunca da inancınıza göre yaşarsınız.
Gelelim asıl konuya; 2 yıldır illet bir hastalıkla tüm dünya olarak cebelleşiyoruz. Ve Allah’a milletimizi, tüm insanlığı, bu illet hastalıktan kurtarması için dua ediyoruz. Sonunda bu hastalıkla savaşacak bir aşı bulunuyor. Bizler İslam’a inanan insanlar olarak eğer bu aşıyı “falanca kişi, filanca kişi buldu” diye düşünüyorsak; inancımızı kontrol etmemizde fayda vardır.
Yukarıdaki hikayede olduğu gibi, bu aşıyı bulan bir veya birkaç kişi midir yoksa tüm insanların dualarının karşılığı aldığımız bir sonuç mudur?
İşte burada inancımızı tekrar değerlendirmeliyiz. “Allah bizi kurtarmak için aşıyı gönderdi” mi demek lazım yoksa “bu aşıyı falanca buldu, filanca buldu” diye (Haşa) Allah’ı devreden mi çıkaracağız.
Hikayede Allah sevdiği kuluna, otomobil gönderiyor, kayık gönderiyor, helikopter gönderiyor. Gerçek hayatta da Allah kullarına aşıyı gönderiyor. Bunun neresine itiraz ediyorsunuz?
İnsanların hayatlarıyla cebelleştiği bu dönemde aşı olmamak, hayatı anlamamak olduğu gibi inancı sorgulamak gerekliliğidir. Hangi açıdan bakarsanız bakın, aşı olmamanın “iler tutar yanı” yoktur.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.