Ekonomiden ruhbanlığa beka sorunu
Bugün biraz ekonomiden bahsetmek gerekiyor artık. Devletin ekonomisini, Devlet’i yönetenler kendi aralarında konuşsunlar, çözsünler ya da çözemiyorlarsa gereğini yapsınlar. Ben halkın ekonomisinden bahsetmek istiyorum.
Bir ailenin yaşamından bahsetmek istersek şöyle düşünmeliyiz: İki çocuk okuyor, anne çocuklarını büyütmekle meşgul. Baba da işinde gücünde… Bu aile hafta içinde herkes kendi hayatının gereklerini yerine getirdikten sonra akşam evlerinde bir araya geliyorlar. Bu aile haftada en az bir kere sinema, tiyatro, konser gibi bir eğlenceye dahil olabiliyorsa; yine haftada en bir kez beraber bir restorana, tatlıcıya veya kebapçıya gidebiliyorlarsa ve de sene de en azından iki hafta bir tatile gidip gezebiliyorlarsa işte bu aile yaşıyor denilebilir.(Tabii ki bu en asgari değerlendirme ile belirttiğim durum. Her aile tabii ki daha da iyi bir yaşamı hak etmektedir)
Eğer bir aile en asgari bunları yerine getiremiyorsa aile kurumunu ayakta tutmanın imkanı yoktur. Toplumun temeli olan aile kurumunu bozarsınız. Ondan sonraki süreç uyuşturucudan, zinaya; abuk sabuk LGBT gibi faktörlerden, kültür emperyalizmi işgaline kadar her şeye açık hale gelirsiniz. Halk ekonomik olarak çaresiz durumda. Buradaki mevzuu “karnını doyurmak” veya “günü kurtarmak” olmamalıdır. Ocak ayında asgari ücret artıyor, aradan bir ay geçmiyor temmuz ayındaki artış beklenmeye başlıyor. Çünkü maaşa yapılan zam, ürünlere yapılan zamların gerisinde kalıyor ve vatandaş geçinebilmek adına bir sonraki zammın ne kadar olacağının telaşesiyle yaşamına devam ediyor. Ve bu yaşamı aslında sıkıntıya sokan zamlardan daha da fazlası; belirsizlik. Yani vatandaş her maaş zammından sonra daha büyük sıkıntılar yaşıyorsa burada daha büyük bir sorun vardır.
Hele bir de her şeye olur olmaz vergi koymanın götürdüğü aşama, IMF’nin yaptırımlarından farklı bir durum göstermemektedir. Et, süt, çocuk bezi, tuvalet kağıdı vb. bilumum temel ürünlerde vergi arttırmak vatandaşa eziyettir. Hiç unutulmamalıdır ki günümüzün “beka sorunu” tam da budur. Bu olumsuzluklardan yararlanmak isteyen Türk düşmanlarına gün doğurmuş olursunuz. Hele bir de emekliye yüzde 25 zoraki zam yapılırken Cumhurbaşkanının maaşının yüzde 39 zamlanması halkın güvenini sarsar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yapıp edip bu “halkın ekonomisi” sorununa çözüm adımları atmalıdır. Aksi halde ülkemize emperyalizmin veremediği zararı, bu ekonomi politikaları verecektir.
İş bununla da kalmıyor. Milli Eğitim Bakanı kız okullarından bahsediyor rahatlıkla. Neymiş; veli kız çocuğunu okula göndermek istemiyormuş, o velinin kızını okula göndermeye ikna edilmesi için kız okulları kurulabilirmiş. Devlet “o velinin, kızını istediği gibi bir okula değil; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin koyduğu çerçevede bir okula göndermesini” sağlar. Her velinin isteğine göre bir okul çeşidi üretmek değil; Devlet’in şartlarını belirlediği ölçüde okullar üretip oradaki öğrencilerin Devlet’e hizmet edebilecek bilgi ve birikime sahip olmasını sağlamak çözümdür.
Tabii bu tür laflar konuşulmaya başlanınca Hükümet’ten güç bulan bir kesim de muhakkak ki küçük yaştaki evliliği mazur görecektir. Aslında bir yaptırım gücü olmayan ama Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte kendini iktidar ortağı gören bir partinin genel başkanı olan Erbakan, kendi tabanına hoş görünebilmek için anneannelerin, dedelerin, nenelerin 14-15 yaşında evlendiklerinden dem vurarak bunun normal olduğunu belirtiyor. Hatta bir de “ilmi çalışma örneği” veriyor: 15 yaşındaki bir çocuk cinsel olgunluğa erişebiliyormuş. O nedenle evlenebilir yani. Sosyoloji bunun neresinde, psikoloji bunun neresinde bakan yok. Koskoca genel başkan söylemiş.(!) Ha bu arada bu genel başkan kendi kızlarının üniversiteyi bitirip hatta yüksek lisans yaparak evlenmesini salık veriyor.
En önemli konulardan birisi de bilmem ne tarikatının şeyhi ölmüş. Bunu böyle söylemek bile endişe verici bir durum. Şeyh neymiş? Türkiye’de varsa bir tane şeyh biliyorum o da Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’na sonuna kadar bağlı Diyanet İşleri Başkanı’dır. Bunların dışındakiler ancak “ruhban sınıfı” yaratmaya çalışan, menfaatperest gruplardır. Bunun en sonuncusunun CIA destekli FETÖ olduğunu bilmeyen sanırım yoktur artık. Bunlar Karun gibi zengin, istedikleri gibi tövbe kabul eden veya etmeyen, ürettikleri bir şey olmayan ama mal varlıkları ağzına kadar dolu olan demagojik oluşumlardır.
İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu sorunların hepsini çözmelidir. Bu vatandaşlar 28 Mayıs’ta Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçerken “Devlet’in bekasını” düşünerek oy verdiler. Ama gelinen aşamada bu belirtilen konuların hepsi Devlet’in bekasını tehlikeye sokan konulardır. Ve de en kısa zamanda çözümlenmelidir. Vatandaşların bölünmesine yol açacak, her türlü konudan kamuoyunu uzak tutmak Devlet’in görevi olmalıdır. 15 Temmuz’da olduğu gibi emperyalist saldırılar yine olacaktır. Bunun karşısında dik durabilmek için halkı bir arada ve Devleti’nin arkasında dimdik tutmak ancak Devlet’in yasalarının uygulanmasıyla olur.
21.yüzyılda hala çocuk cinselliğiyle oyalananlar, şeyhlerle, şıhlarla ruhban sınıfı oluşturanlardan Devlet’e bir hayır gelmez. Bunu da bilmek gerekir.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.