“Benim yanlışımsa, doğrudur”
Siyaset böyle bir şeydir. Yani herkes kendine göre bir hamle yapar ve bunun karşılığında da karşısındakiler bir hamle yaparlar. Bu şekilde sürer gider.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 2019 seçimlerinden neredeyse 2 sene önceye tekabül edecek şekilde kendilerinin aday çıkarmayacaklarını ve de kendi adaylarının Recep Tayyip Erdoğan olacağını ifade etmişti ve bir hamle yapmıştı. Bundan sonraki süreçte de çeşitli adımlar atılarak, hamleler yapılarak; 17 nisandaki grup toplantısında MHP Genel Başkanı seçimin bir an önce yapılmasını ve hatta 26 ağustos tarihinin olabileceğini belirtmiştir. Akabinde AK Parti Genel Başkanı ile yapılan görüşme neticesinde haziran ayı sonunda seçimin yapılması uygun görülmüştür.
Şimdi tüm bu olanlara karşılık, MHP-AK Parti karşısında olan gruplardan da bir hamle beklenirken ve İYİ Parti seçimlere girip girmeme konusunda endişeler yaşarken; CHP Genel Başkanı İYİ Parti’ye 15 milletvekili geçirerek grup kurdurmayı ve de seçimlere katılmasını sağlamayı başarmıştır.
16 Nisan’da, artık koalisyonlardan bıktığımız için yeni bir düzen getirebilmek adına Anayasa’yı oylamıştık. Ancak şimdi gelinen aşamada bakıyoruz ki; bir tarafta AK Parti-MHP “koalisyonu”; diğer tarafta CHP-İYİ Parti “koalisyonu” kurulmuştur bile…
İşte yapılan hamleler devam edecektir. Çünkü siyaset zaten bir satranç oyunudur ve aklını daha çok kullanan her zaman galip gelir.
Şimdi, gazetelerde, sosyal medyada her mecrada eleştirilere bakıyorum ve gülüyorum. Çünkü şöyle bir düşünmek lazım: Mesela AK Partililerin ya da MHP’lilerin, CHP ve İYİ Partililer için getirdikleri eleştirilere bakınca; aslında aynı eleştirileri CHP ve İYİ Partililerin de, AK Parti ve MHP’liler için yapsa geçerli olacağını görürüz.
Mesela bir taraf diğer tarafa “FETÖ’cü” diyor. Diğer taraf da öteki tarafa aynı eleştiriyi getirebilir mi? Bence getirebilir…
Bir taraf diğer tarafa “PKK işbirlikçisi” diyor. Peki, diğer taraf da öteki tarafa aynı eleştiriyi söyleyebilir mi? Bence söyleyebilir…
Yani aslında baktığımızda anlayışın sadece “ben yaparsam doğrudur, benim dışımdakiler yaparsa yanlıştır” mantığına oturduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla kimsenin kimseye bir laf söyleme hakkı yoktur.
24 haziranda bir seçim vardır. Bu seçimin sonucu belli değildir. Bu seçimin sonucunda bir cumhurbaşkanı seçilecek; bu cumhurbaşkanı bir hükümet oluşturacak, bu hükümet TBMM’den ayrı olacak ve TBMM’de de yasamayı yürütecek yeni milletvekilleri seçilecektir.
Halk buna karar verecek en büyük organdır. Dolayısıyla kim ne derse desin boştur. Halk, kendisini yönetmeye en layık kişiyi bulacak ve oyuyla onu başa geçirecektir. O zaman da zaten kimin daha iyi çalıştığı, kimin doğru söylediği, kimin yanlış yaptığı sonuçta ortaya çıkacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.