Ah şu üniversiteler
Ben aslında üniversiteler hakkında yazı yazmayı çok sevmiyorum. Çünkü üniversiteler özerk bir bölge gibi. Yani her biri on binlerce nüfuslu, vatandaşlardan uzak, bir rektörün iki dudağı arasında yönetilen yerler. İyi bir rektör denk gelirse iyi bir üniversite; iyi bir rektör denk gelmezse kötü bir üniversite oluyor. Tabii ki şimdilerde rektör seçimi de olmadığından Cumhurbaşkanı’nın istediği kişi rektör olarak atanıyor. Yani akademisyenlerin isteği de ortadan kalkmış oluyor.
Bu atanmış rektörlerin özel kalem müdürü, özel kalem müdürüne bağlı özel kalem çalışanları, koruması, şoförü, falanı filanı derken bir dünya gereksiz kadroları var yanında. Tabii ki bu kadar haklara sahip olan atanmış rektörlerin burunlarının da havada olmaları çok garip gelmemektedir. Bu yazdıklarımdan dolayı beni arayıp kimi kastettiğimi soranlar olacaktır, onun cevabını da vereyim hemen. Konya’da bir üniversiteyi kastetmiyorum. Genel anlamda Devlet’e ait tüm üniversitelerin sorunundan bahsetmeye çalışıyorum. Aksi halde Selçuk Üniversitesi’nin yönetim kadrosunu çok beğendiğimi, Rektör Metin Aksoy’un büyük bir özveriyle çalıştığını; Konya Teknik Üniversitesi’nin yeni bir üniversite olmasına rağmen Rektör Babür Özçelik’in vizyonel çalışmalarını çok yerinde bulduğumu kendileri de bilmekteler. Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Cem Zorlu’nun da hemşerim olduğunu da zaten beni tanıyan herkes bilir.
Tabii ki yazımın asıl konusu bu değil. Bu sadece bir giriş bölümüydü. Yazımın bu bölümüne, yazılarımda sık sık kullandığım rahmetli Uğur Mumcu’nun “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar” sözüyle başlamak istiyorum. Maalesef üniversitelerle ilgili, gazetelerde o kadar çok yazılar yazılıyor ki, burada işin kötü tarafı çoğu bilgi eksikliğinin, doğru gibi algılanmasından doğan “cahil cesareti” yazılar olduğunu belirtmeliyim. Buna da üniversite yönetimine karşı olan gruplar “mal bulmuş mağribi” gibi atlayınca, sanki yazı doğruymuş gibi bir nitelik kazanıyor. Tabii yazının sosyolojik ve tarihsel yanının olmadığı ne yazarının ne de işine gelen tarafın umurunda bile olmuyor.
1975 yılında kurulan (detaylarını ilgili herkes biliyordur) Konya Selçuk Üniversitesi hem Konya’nın gelişimine hem de kendi gelişimi içerisinde Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden biri olarak hayatına devam ederken. 2010 yılında yeni bir üniversite kurulması kararı çıktı ve de Selçuk Üniversitesi’nden İlahiyat, Eğitim ve Tıp Fakülteleri yeni üniversite olarak kurulan Konya Üniversitesi’ne şimdiki adıyla Necmettin Erbakan Üniversitesi’ne bağlandı. Bu üç fakültenin de Türkiye’deki en iyi fakültelerden olduğunu söylememe sanırım gerek yoktur. İlahiyat Fakültesi, Eğitim Fakültesi ve Meram Tıp Fakültesi şimdi bile Türkiye’deki en iyi eğitim veren fakülteler arasında başlardadır. Bu üç fakülte, yeni kurulan üniversitenin başarısını mesela 1 puan arttırırken, Selçuk Üniversitesi’nin başarısını 10 puan azaltmıştır.
Bu da yetmedi. 2018 yılında Konya’da “Konya Teknik Üniversitesi” ismiyle bir yeni üniversite daha kuruldu. Bu üniversite de Selçuk Üniversitesi’nin temel direği Mühendislik-Mimarlık Fakültesi’ni kendi bünyesine aldığı gibi Türkiye’de eğitim adına büyük işler yapan Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu’nu da kendisine bağladı. Burada Mühendislik-Mimarlık Fakültesi’nin önemini daha iyi anlatabilmek için söyleyeyim; Bu fakülte, 1970’te Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Mühendislik-Mimarlık Yüksekokulu olarak açılmış, 1971 yılında da Konya Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi ismini almıştır. Yani Selçuk Üniversitesi’nin kuruluşundan bile eskidir. Şimdi gelinen aşamada Selçuk Üniversitesi’nin kollarını da kesmişler, ayaklarını da kesmişler. Şimdi de “niye koşmuyor, ne duruyor” diye eleştiriyorlar.
Bu konuda şunu da ekleyeyim; rektörlerin çalışmalarına baktığımızda, bu iyi kadrolar devam edecek olduğu takdirde, daha önce sadece Selçuk Üniversitesi’nin sahip olduğu başarılara bundan sonraki süreçte 3 üniversite birlikte sahip olacaktır diye düşünüyorum.
Bu arada bir özeleştiriyle de yazımı bitireyim. Gazetelerde köşe yazan arkadaşlar için en iyi konudur üniversiteler. Belediyelere, malum sebeplerle, çok fazla bir şey söyleyemezler. Devlet kurumları hakkında fazla bir olumsuz yazı yazamazlar. Bu konuda üniversiteler en rahat “eleştirilecek” yerlerdir. Üniversiteyi eleştirdiğinde maddi bir kayıp olmaz. Koskoca profesör, kulaktan dolma “kahvehane muhabbetinin” peşine de düşmez. O nedenle en rahat “sallanacak” yerler üniversiteler olur. Hem yazarımız yazı yazmış olur hem de nasıl olsa üniversitelerde bu yazı yanlış bile olsa hoşlanacak bir kesim hep bulunur.
İşte, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak, kişiyi maalesef kahvehane dedikodusundan ileriye götürmez. Kahvehane dedikodusunun da taliplisi vardır ama kimseye bir şey kazandırmaz.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.