Nâra düşene nûr ol
Empatisiz toplumların kalpleri taşlaşmaya başlar, taşlaşmış olan toplumlar da ise mâlesef merhamet kalmaz.
Ey cânlar Allâh aşkına Depremzedelerle empati kuralım, kendimizi onların yerine koyalım.
Farzedelim ki eşinizi deprem de kaybettiniz, bedeniniz bir başka yerde olsa da, aslında ruhunuzu deprem yerinde bıraktınız, farzedelim ki bir evlâdınızı evinizin altındaki beton yığınlarının arasında kaybettiniz, farzedelim ki siz bir anne olarak, babasını deprem de kaybeden evlâdınızla bir başka şehire geldiniz.
Farzedelim ki büyük bir âilenin önemli bir bölümünü depreme kurban verdiniz, geride kalanlar ile acı ve gözyaşı içerisinde, yaşanması pek zôr, anlaşılması pek kolay olmayan bir hâl ile, başka bir şehre, başka bir ilçeye, başka bir beldeye geldiniz.
Farzedelim ki siz, hâli vakti yerinde insan iken hiç bir şeyiniz kalmadı ve sıfırlandınız. Farzedelim ki bu ruh hâliyle yaranızı saracak insanlar aramakta, ruhunuzu da hafiflecekler limanlar bulma gayretindesiniz. Arkadaşlarımız, dostlarımız, kardeşlerimiz, Anadolu’da Bugün Haber gazetesindeki pek kıymetli okurlarımız doğru haber akış bilgilerini, ilgiyle tâkip eden değerli bilgi yolcuları, düşünürleri ve tefekkür edenleri.
Durulalım ve yukardaki yazdıklarımızın üzerinde uzûn uzûn düşünelim, empatimizi ise en üst seviyeye çıkaralım. Bu düşüncenin üzerine bir de ilâhi mesajlara, ilâhi enerjilere kulak verelim hem de gönül verelim.
Ey Ademoğulları, ey insan kardeşlerim, ey toprak karındaşlarım, ey inançdaşlarım, ihlas ve samimiyetle ilâhi enerjilere kalbimizi ve gönlümüzü açalım, açalım ki empatimizin önündeki engelleri birbir yerle yeksan edelim.
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” (Hadis-i şerîf)
Ey biz insanlâr Tam da bu günler de bu hadisi şerifi iliklerimize kadar işlemeliyiz, bu günlerde bu hadis ile bakmalı, bu hadis ile duymalı, bu hadis ile konuşmalı, bu hadis ile dokunmalı, bu hadis ile vermeli, bu hadis ile almalıyız. Peygamber Efendimiz Muhammed Musfafâ, yeryüzü insanlığına, yeryüzü inananlarına empati kurun demiş.
Komşu ülkelerle, komşu şehirlerle, komşu ilçelerle, komşu kasabalarla, komşu köylerle, komşu beldelerle, komşu insanlarla empati kurmayı, onların hâliyle hallenmeyi, onların derdiyle dertlenmeyi, onların hüznüyle hüzünlenmeyi öğütlüyor bizlere.
Ne mutlu biz inananlara, ne mutlu biz ümmeti Muhammede, insanlığa karşı merhameti pek yüce bir peygamberin ümmetiyiz.
“İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır.” ( Hadis-i Şerif )
İnsanı yücelten, insanlığa hürmet eden, insanın alemin efendisi olabilmesi için, yine insanoğluna hayırlı bir birey olmasını tavsiye ediyor Allâh’ın elçisi En emîn, el emîn Muhammed Mustafâ. O paylaşmayı çok severdi, maddesini ve mânasını ihtiyaç sahipleriyle hep paylaşırdı, sofraların da ise mutlâkâ bir nâsipli, bir ikrâm bulanlar olurdu.
Ey insan kardeşim bu günler fırsat günleridir. İnsanlığımızın kalitesini, bu günlerdeki sağduyulu yardımsever kararlarla, yardımsever tercihlerle belirleyecek ve tescilleyeceğiz. Ülkemizin bu acılı günlerinde, eğer maddi imkanlarımızı seferber etmeyip, maddi imkanlarımızı sadece kendimize hapsediyor isek, yazıklar olsun bizim insanlığımıza, yazıklar olsun bizim adamlığımıza, yazıklar olsun bizim kadınlığımıza.
Ey kul Kim zora düşen kula kolaylık sağlarsa, kim nâra düşene nûr olur ise, kim bunalanı rahatlatan olur ise, kim kimsesizlerin kimsesi olur ise, kim akan gözyaşlarını siler ise, kim düşeni kaldırır ise, vallâhi Allâh da o yardım eden kullara bin bereketini ihsan eder.
İslam târihin de acılar çeken Mekke’li müslümanlara, Medîneli müslümanlar kapılarını hânelerini açmadı mı, ellerindeki maddi ve manevi imkanları paylaşmadılar mı? Elbette paylâştılar ve onları bizler hep şöyle andık. “Ensâr ve Muhâcir.”
Medine Halkına Ensar denir, Mekke Halkına da Muhâcir denir. Muhâcir konumundaki Depremzede kardeşlerimize, biz de Medîneli müslümanlar gibi sâhip çıkalım ve ellerimizdeki imkanları paylaşalım, paylaşalımki mallarımızın ve mülklerimizin işe yaradığını, hesap defterlerimize hayırlı ve bereketli notlar düşüldüğünü biz yaşarken görelim.
Unutmayalım kardeşlerim, kabre kefenden başka bir şey götüremeyeceğiz, o da tabî ki nâsip olur ise. Hani lafa gelince deriz yâ, bizdeki maddelerin emânetcisi olduğumuzu, öbür tarafa götüremiyeceğimizi hep deriz dururuz. İşte bu acılı günlerde, o söylediğimiz sözlerimizin samimiyet içerip içermediği, o söylediğimizin sözlerin ihlaslı olup olmadığı, o söylediğimiz sözlerin hakîkat olup olmadığı bu günlerde ortaya çıkacak ve bu hakikati en iyi Allâh’tan sonra siz biliyor olacaksınız.
Hadi bu günlerde sözleri pul değil altın edelim, bu günler de sözler ayaklar altında değil, başlar üzerinde gezdirilsin. Hadi hep berâber zor da kalan kullara hayrı tavsiye edelim, iyiliği yapalım, daha sonra da sabrı tavsiye edelim. Kim bilir belki de bu vesîleyle hem kendimiz hem muhatap olunanlarımız kurtuluşa erer.
Aşıkların Sultânı Yunus Emremiz der ki;
“Mal sâhibi mülk sâhibi, hani bunun ilk sâhibi, mal da yalan mülk de yalan, hadi vâr biraz de sen oyalan.”
Maddeyi ne güzel özetlemiş Yunus Emremiz. Biz de bu büyük hatırlatmadan, bu büyük uyarıdan inşallâh ders çıkaran kullardan oluruz. Malların da müklerin de sâhibi Allâh’tır. O vakit zorda kalmış Allâh’ın kullarına, depremzelere ve daha nice ihtiyaç sâhiplerine o mallardan ve o mülklerden vermeli, mümkünâtı vâr ise verip unutmalıyız. Lâkin bizim unuttuğumuz hayırlı işleri melekler asla unutmayacak ve bizim hayır defterimize yazılacaklar. İşte o yazılanlar huzuru ilâhide övünç kaynağımız ve yüz akımız olacak inşallâh.
Ey kardeşlerim, Hep berâber yukardaki yazılanları hazmedelim ve hissedelim. Depremzedelere sözümüzü öyle söyleyelim vereceğimizi öyle verelim, isteyeceklerimizi de öyle isteyelim. Gerçi bir çok merhametli kalpliler bilir ki, depremzedelerden, âfetzedelerden istenmez, istenmediği gibi de, bilakis istemeden, mâğduriyeti sevgiyle saygıyla şefkatle giderilir.
Vicdân! Vicdân! Vicdân ey canlar vicdân, lütfen vicdanlarımızı öldürneyelim, bizâtihi empatilerimizle, yardımseverliğimizle vicdanlarımızı yeşertelim, hattâ yeşerttikçe yeşertelim. Kimin vicdânı yeşil ise korkmasın geleceğe huzur ile ilerlesin, çünkü vicdânı yeşil olanların geleceği Allah tarafından sigortalıdır, vicdânını yeşertenlerin ruhu, Allâh tarafından huzurâ sevk edilir, kalplerini de cennet bahçesine dönüştürür.
Ey dün bu âlem de olmayan kişi, yârın da sen bu âlem de olmayacaksın, istersen dün gelenlere bir bâk, bir de bu gün gidenlere bir bâk, bâk ve yolcu olduğunu hatırlâ Biz de geldik biz de gideceğiz, umulur ki temiz geldiğimiz gibi temiz gidenlerden olabilelim.
Hadi Allâh’ın kullarına hizmet ederek Allâh’a hizmet edenlerden olalım, Allâh’â hizmet edenlerde temiz gelir temiz gider diye inanıyor ve umut ediyoruz.
Bu ruh hâliyle Anadolu’da Bugün tekrar Ensar ve Muhâcir kardeşliği yeşerecek, İnanıyoruz ki Ensar ve Muhâcir kardeşliği ülkemizde ve daha nice ülkelerde yeşerecekti…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.