ANALARINA VE VATAN/LARINA SAHİP ÇIKANLAR
Anâm can anâm, cânından kanından olduğum anâm.
Sessizler diyarındaki sessiz yolculuğun, hayırlara vesîle olsun anâm.
Gurbetteki oğlun geldi anâm, özlemini hasretini gidermek için durmadan usanmadan gaz petalına bastı da geldi anâm.
Ah anam cân anâm, gurbet eller de kabrini ziyaret etmeye de hasret kaldım anâm.
Anam ağzı duâlı anam, sen orda sessizler diyârın da da, biz evlatlarına sessiz sessiz duâ et anâm.
Atasından duâlı anam, sesliler âlemindeki ettiğin duâlar, sessizler âleminde sana ışık oldu, kandil oldu, nûr oldu anâm.
Anam, insan bu dünyâ da hangi hâl üzere ise, âhirette de aynı hâl üzere kalkar imiş anâm.
Bir hadiste şöyle rivayet ediliyor.
"Nasıl yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz." denmektedir.
Anam cân anâm, sen hayatta iken nice sofralar kurdun hânen de, nice ikramlar da bulundun, nice nice hizmetler ettin nâsibi olan kullara.
Kim ki Allâh'ın yarattıklarına hürmet eder, hizmet eder, ikramlar da bulunur,
İşte kullara müjdeler olsun, mutluluklar ve saâdetler olsun.
Çünkü böyle kullara da alemleri yoktan vâr eden Allâh hürmet eder, o kulları Allâh sever ve sevindirir.
Yüce Allâh böyle kulların bir kısmını, daha bu dünya da iken ödüllendirir.
Bir kısmını hem bu dünya da hem de kabir âlemin de sevindirir.
Bir kısmını ise, hem bu dünya da hem de kabir âlemin de sevindirir, bir de üstüne âhiret âleminde sevindirir.
Azîzim sen de ataların gibi ikram etmeyi unutma, senin de sofran bereketli olsun, sen de insanoğluna hürmet et.
Sen de, Allâh'ın sevip te yarattığı Ademleri ve Havvâları sev.
Sev ki sevilenlerden olabilesin, sev ki sevgin bahar olsun ve kuş sesleri her tarafı sarsın. Yeşilin dinlendiriliciliğiyle senin de ruhun dinlensin
Sen de bahar gibi ol ve çiçeklerin renk versin, baharın kokuları ise hem âlemi kuşatsın, hem de seni kuşatsın.
Annem artık Konya'ya geldim, sana kavuşabilmek için heyecanlanıyorum.
Aslında anne biz her dâim berâberiz, sâdece bedenler aynı yer de değil, ruhlar ise her dâim bir ve berâber.
Allâh'ıma şükürler olsun huzur şehri, sevgi ve muhabbet şehri Konya'mıza geldim anâm.
Bu şehrin üstü ayrı bir bereket, altı ayrı bir bereket anâm.
Bu şehir de okunması gereken çok eser var anam.
Bu şehirdeki genel eserlerden şöyle bahsedebiliriz anâm,
Kendi zaman dilimin de yıldızlaşan eserlerden ve kitaplaşan eserlerden olan Selçuklulardır. En önemli Hükümdarı ise Alparslan’dır ve Kılıçarslan’dır.
O dönemin pek çok, hükümdarı, pek çok komutanı, pek çok gönül insanı toprağın altında, sessiz sessiz sonsuzluk yolculuğuna devâm etmektedirler.
Ah o dönemler ah! O dönemler de Yunus Emre'ler, Hazreti Mevlâna'lar, Sadrettini Koneviler, daha daha nice gönül insanları hep şehre tat katmış, lezzet katmış, bilgi ve ilim katmışlar.
Öyle yâ anam, bilginin öğrenilmediği yer de ilim yok demektir, ilim bilgi eserini oluşturur ve kendine öğrenci kabul eder.
Hani denir yâ "Talebenâ Vecedenâ."
İlim kendini taleb edene lutfeder, tâleb etmeyene ise kendini örter.
Çünkü tâlib olunmadan elde edilen ilim, be akıl da durur, ne de gönül de.
O dönemin bilginlerinden ve Türkçe’yi en güzel şekil de bizlere aktaran, aşk ve sevgi dilini en güzel şekilde bizlere aktaran Yunus Emre'dir.
Yunus Emre o dememdeki ilim erbâbına çok önemli bir köşe taşı bırakmıştır.
Anâm o köşe taşı bu günlere de bu günden sonraki zaman dilimlerine de hitâb edecek, katkı sunacak bir köşe taşı ve kandildir ve çok önemli bir uyarıcı ve koruyucu bilgidir.
"İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen ha bu ne okumaktır." Der Yunus Emre
Rabbimiz mekânlarını cennet, makâmlarını da âlî eylesin inşaallâh anâm.
Yine o dönemlerin yıldızlarından olan, zamânın hukuk bilgini, medrese âlimi, bugünün üniversite âlimi, aynı zaman da gönüllerdeki Allâh aşkını ve muhabbetini körükleyen ve kalp közünün dâim nârlaşmasını sağlıyan Mevlana Celâlettin Rûmî'dir.
O ne yüce kandil ki, günümüzün dâhî karanlığını aydınlık etmekte, gönüllerimizdeki sis perdelerini ise aralamaktadırlar.
Selçukluların son dönemlerinin yıldızlarından olan, keşfedilmesi gereken eserlerinden olan Sahip Ata Külliyesi ve içerisindeki yüce ruhlu yatırlar ve Allâh dostlarıdır.
Tabi ki o dönelerin yine iz bırakanlarından olan Şemsi Tebrizi’dir
O ledün ilmi ile bu şehre gizem ve hoşluklar katmıştır.
Yine o dönemin yıldızlarından olan Sadreddin-i Konevi'dir.
O da bu şehrin mânevi koruyucularındandır. O aynı zaman da İbn-i Arâbi’nin evlendiği eşinin evlâdıdır.
O sırlıdır, sırrının hikmetini ise eserlerini aktarmıştır.
Kim ki bilgi ile kim ki hikmet ile sırlanmak ve hakîkatine ermek ister ise, Sadreddin-i Konevi'yi ziyâret etsin, eserleriyle hem hâl olsun inşaallâh.
Ondan sonraki zaman dilimin de ise Osmanlılar var anam, Osmanlı İmparatorluğu’nda bu güzel şehre güzellikler katmış, nice ölmez eserleri, nice ölmez gönül insanlarını, nice ölmez bilgi merkezlerini Konya'mıza kazandırmıştır.
Bu gün hasretime ara vermeye, sana kavuşmaya, mezarlığa, sessiz sessiz uyduğun istirahathânene uğramaya niyetlendim anâm.
Önce çiçekçiye gittim, o hakîkaten o hoş bir çiçekçiydi, Çiçekci Osman âbiden mezarının üzerine dikmek için, uzun ömürlü yaşayan, az suyla daha fazla ayakta kalabilen çiçeği aldım.
Daha sonra heyecanla mutlulukla ve hüzünle, sana geldim anâm.
Çünkü artık tenine dokunamıcam, sâdece ve sâdece ruhuna dokunabilecektim.
Ah dünkü zaman dilimlerim ah!
Keşkenin benim için bir anlamı kalmadı ama, belki anaları hayatta olanlar için çok şey ifâde eder keşke.
Kardeşlerim atalarımız ne güzel demişler.
"Ana gibi yâr olmaz, baba gibi diyâr olmaz."
Sâhi biz analarımıza yâr olabildik mi ?
Peki yâ biz, onları daha yaşarken kendimize yâr edebildik mi, sevgili kılabildik mi.
Kardeşlerim ben anamı toprak ananın kucağına teslim ettim.
Ama siz anaları hâlen yaşayanlar, hâlâ çok şanslısınız.
Sizler analarınızı ve atalarınızı yâr edebilir, sevgi ve muhabbet şelâlesini söndürmeyebilirsiniz.
Kimde sevgi ve muhabbet şelâlesi yoksa, o kişi çoraktır, o kişi çöl deki susuz bir yolcu gibidir.
Etmeyin eylemeyin, analarınız daha yaşarken kıymetini bilin.
Siz de bir çok insan gibi, eyvâh demeden, keşke demeden kurtulun analarınızın kıymetini bilin.
Bak ben bu gün sâdece kabristana gidebiliyor, sâdece onun toprağını kucaklayabiliyorum.
Ammâ hayatta olsaydı önce mübarek elinden öper, sonra ona doyasıya sarılır ve koklardım.
Bunları artık ben yapamıyorum, ama siz yapabilirsiniz.
Evet anam, ben mezarının üstüne çiçeği dikmeden önce, sağını solunu ve üstümdeki kurumuş olan otları temizledim, daha sonra uygun bir köşenin üzerine sarı yeşil olan çiçeğimi diktim.
Önce suyla üstünü, sağını solunu yıkadım, daha sonra üstündeki çiçekleri suladım, bir de sağında solundaki mazar komşularının üzerindeki çiçekleri suladım.
En sonun da duâ etmek için ellerimizi semâyâ kadırdık, gönlümüzü de mevlaya havale ettik.
Duâ edenler, ne kaybetmiş ki, duâ etmeyenler ne kazanmış ki. ?
Duâ et azîzim duâ! Duâsız dil, tatsızlaşır ve tutsuzlaşır, tatsızlar ve tutsuzlar ise hiç bir zaman ne yaradan tarafından, ne de yaratılan tarafından tercih edilmez
Analarımız, bütün geçen analarımız, mekânınız cennet, makâmınız da âlî olsun, Rabbimiz siz iyilerden saysın, imânınız kabul olunanlardan olasınız inşaallâh.
Sessiz sessiz yoluna devam eden ana/larımız biz sizi en sevdiğimiz yüce Allâh'ımıza emânet ediyoruz.
Anadolu’da Bugün ana/larına ve vatan/larına sahip çıkabilen cânlar, sizler var ya sizler, sizler cânsınız ve cândansınız.
Bu duygularla Anadolu’da Bugün Gazetesi’nin emektarlarını, pek kıymetli okurlarını ve maddi ve mânevi destekleyenlerini cân-ı gönülden selamlıyorum efendim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.