Fatih Özer

Fatih Özer

Çocuklara bakışımız...

Çocuklara bakışımız...

1968 yılında bir deney yapıldı. Bu deneyde bir okulun tüm öğrencilerine zeka testi uygulandı. Öğretmenlere test sonuçları yüksek olan çocuklar açıklandı. Yani öğretmenler hangi çocukların puanlarının yüksek olduğunu öğrendiler. Oysa bu, bilim insanlarının baş vurduğu bir deney hilesi idi. Yüksek puan aldılar, diyerek öğretmenlere bildirilen çocuklar tamamen rastgele seçilmişti. Yani “Bu çocuklar zekidir, potansiyelleri çok iyidir” denilen çocukların arasında yüksek puan almış da düşük puan almış da vardı.

Deney sonunda (8 ay sonra) çocuklara tekrar zeka testi uygulandığında, öğretmenlerin “bunlar zeki çocuklar” diye etiketledikleri çocukların puanlarında belirgin bir artış olmuştu. Yani her çocuk, ilk testindeki sonucu yüksek de olsa, düşük de olsa, gelişme göstermişti. Bu deney Pygmalion Etkisi olarak bilinir ve defalarca başka deneylerle de gösterilmiştir ki, bir çocuğa hangi gözle bakarsanız, o sonucun elde edilme ihtimali son derece yüksektir.

Peki neden bu tür bir sonuç ortaya çıkmıştır? Araştırmalar gösteriyor ki, “bu çocuk zekidir, potansiyeli muhteşemdir, gerekli yaklaşım sergilenirse her çocuk her konuyu anlar, öğrenir” diye bakan bir öğretmen, “bu çocuk adam olmaz, bunun kafası basmaz, basmıyor” diyen bir öğretmene göre farklı davranışlar, farklı yaklaşımlar sergiliyor. Örneğin ona daha fazla güveniyor, örneğin çocuk anlamadığında, başka anlatma yolları buluyor, örneğin çocuk zorlandığında ona el uzatıyor vb.

Kısacası, çalışmalar gösteriyor ki, bir sınıftaki öğretmen (ve tabii ki o okuldaki diğer öğretmenler ve yöneticiler) bir ailedeki ebeveynler, hatta bir toplumdaki bireyler çocuklarına hangi gözle bakıyorlarsa o ortamlardaki çocuklar ona göre şekillenmeye başlıyorlar. Çocuğa “bu zekidir, yapabilir, öğrenebilir” diye baktığınızda zekası yükseliyor, davranışları düzeliyor “bundan adam olmaz, beceriksiz, anlamıyor” diye baktığınızda da işler iyi gitmiyor.

O zaman hep birlikte şunu düşünmemiz lazım; acaba biz kendi çocuğumuza ve genel olarak çocuklara hangi gözle bakıyoruz. “Daha çok ufak, anlamazlar, kafaları basmaz, yapamazlar, beceremezler” şeklinde mi yoksa “anlarlar, yaparlar, bilebilirler, öğrenebilirler, becerebilirler” şeklinde mi?

Bir öğretmen sınıfta; “bu kadar basit bir konuyu bile anlamadın, bana defalarca soruyorsun, bir de vaktimi çalıyorsun” derse o çocuğa hangi mesajı vermiş olur? Bir anne çocuğun ödevini yaptığında evladına ne mesaj vermiş olur? Bir baba çocuğundan bahsederken “bunda matematik kafası yok” derse ne demiş olur? Bir müdür çocuklara hitap ederken “görüyorum habire top peşinde, oyun peşinde koşuyorsunuz, sonra sınav geldiğinde topa öyle aval aval bakarsınız” derken onlara ne demiş olur?

Unutmayalım; çocukların her biri muhteşem potansiyeldir, önemli olan biz bu potansiyele odaklanıp sabırla işliyor muyuz, meselesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatih Özer Arşivi