Üç parti birden çıkar mı?
Üç parti birden çıkar mı?
Siyasette kendi partini güçlendirirken, diğer partilerde zayıflama sağlayacak olayları yönlendirme ve katkı sağlama konusu geçmişten bugüne olagelen bir davranıştır. Ve bir partinin zayıflaması, diğer partilere haliyle “hoş” gelir.
Türkiye siyasetinde de son zamanlarda 18 yıllık Ak Parti iktidarı kan kaybederken, muhalefetin Millet İttifakı’nı oluşturan partileri İyi Parti ve CHP’de bariz bir şekilde güç kazanıyor. Tabii ki ortada bir seçim olmadığı için “şu kadar oy kaybediyor, bu kadar oy kazanıyor” gibi somut şeyler söylemek çok doğru değil. Muhakkak ki bir seçim atmosferine girildiğinde bu tür ayrımlar somut olarak da ortaya konulabilir.
Ama sonuçta şöyle bir gerçek vardır ki, ne olursa olsun siyaseten güçlenen partilerin önüne muhakkak bir takım engeller çıkar veya çıkartılır. Burada “Ak Parti’nin parmağı vardır-yoktur” gibi bir tartışmayı doğru bulmam. Ancak gerek CHP içerisinde Muharrem İnce, gerekse İyi Parti içerisinde Ümit Özdağ, muhalefetleriyle parti içerisinde bir etki yaratamasalar da seçmen gözünde illaki etkileri olacaktır.
Siyasette çeşitli örgütler içerisinde siyaset yaparak tecrübe kazanmış birisi olarak, tavırlar, örgütsel olursa doğru buluyorum. Örgüt bilinci dışındaki tavır ve davranışların doğru sonuçlar ortaya çıkaracağına inanmıyorum.
Örgütün tanımını, aynı amaca ulaşmak için aynı araçları kullanmanın oluşturduğu birliktelik olarak algılamak “örgütçülük” anlayışıyla örtüşür. İyi Parti, kuruluş aşamasında MHP’de, “Devlet Bahçeli’ye karşı çıkanlar” topluluğu gibi yola çıktı. Daha sonra kendi parti programlarını ve tüzüklerini oluşturarak çok fazla olmasa da kitleselleşmeye çalıştılar. Ve de CHP ile oluşturulan Millet İttifakı içerisinde de taban genişleterek, konjonktürel olarak da, büyüyen bir parti durumuna geldiler. Aslında işin buraya kadar olan kısmı zordu. Bundan sonrası biraz daha kolay gelişecekti ki, kendi içlerinden bir muhalefetle karşılaştılar.
Muhalefet olarak Ümit Özdağ kendi partisini FETÖ’cü olmakla, HDP ile işbirliği yapmakla itham ediyor. Parti Genel Merkezi de “böyle bir şey yok” diyor. Şimdi ya genel merkeze güvenip, inanacaksınız ya da güven ve inanma kalmadıysa parti içerisinde muhalefet olduğunuzu ortaya koyup, örgütlere kendinizi emanet edeceksiniz. Bunun ikisi de sonuç vermiyorsa ya istifa edip kendi fikirlerinize yakın bir partiye geçecek ya da kendiniz bir parti kuracaksınız. Bunlardan hiçbirini yapmayıp, kamuoyuna açık bir şekilde örgütünüzü tartıştırıyorsanız sonuçta olacak olan partiden atılmak olacaktır.
Bu sadece Ümit Özdağ konusu değil tabii ki. CHP’de Muharrem İnce’nin durumu da aslında, Ümit Özdağ’dan farklı değildir.
Muharrem İnce genel başkanlığa aday olmuş, bir türlü başarılı bir sonuç alamamış ve de Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı giriştiği parti içi mücadeleyi kaybetmiştir. Bunun neticesinde ya mücadelesine devam edecektir ya da bu yenilgiyi kabul edip, parti içerisinde muhalefet olma fikrini askıya alacaktır. Ancak Muharrem İnce ikisini de yapmamış, parti genel merkezine karşı bayrak açarak uluorta muhalefet yapma yolunu seçmiştir. Genel Merkez müsamaha gösterdikçe de bu muhalefet yapma şeklini daha da sertleştirmektedir. Ve şimdi de otobüsle Türkiye’yi gezerek siyaset yapma isteği hasıl olmuştur. Kim olarak diye sorunca da “Memleket Hareketi” diye bir isim oluşturmuştur. Yani CHP diye bir örgüt var, bu partinin içerisinde Memleket Hareketi diye bir başka örgüt daha var. Örgüt içerisinde örgüt… Böyle bir usul, böyle bir uygulama nerede olur derseniz, cevabını ben de bilmiyorum.
Muharrem İnce’nin de sonuçta parti içerisinde bir karşılık görmemesine rağmen halk arasında veya TV’lerde söyledikleriyle seçmen üzerinde, CHP adına negatif eksisi muhakkak ki olacaktır. Buradaki doğru tavır, partide eğer mücadele verme şansı kalmamışsa, siyaset yapacak yeni mecralar aramak veya oluşturmak en doğru tavır olacaktır. Bu olmadığı takdirde ilerleyen süreçte Muharrem İnce’nin varacağı nokta da Ümit Özdağ’ın vardığı noktadan farklı olacağını sanmıyorum. Çünkü illaki örgütlerin disiplin süreci, örgüte zarar verilmesinin önüne geçmek içindir.
Son zamanlarda bir de Mustafa Sarıgül ismini çok duyar olduk. Bu konuda çok fazla paylaşılacak bir şey yoktur. Hatırlanacağı üzere 2005’teki CHP Kurultay’ında Deniz Baykal’a karşı seçimi kaybeden Sarıgül, o dönem de bir parti kurma çalışması başlatmış. Hatta il binaları bile tutulmuş yönetimler belirmişken birden bu işten vazgeçmişti. O dönemde Sarıgül’ü destekleyen yereldeki siyasetçiler de ortada kalmıştı. Ondan sonra 2014’te yine parti kurma çalışmaları başlatan Sarıgül, İl Yönetimlerini, ilçe yönetimlerini oluşturmuş; rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün kurduğu Halkın Yükseliş Partisi ile bir birliktelik oluşturup o partiyle seçimlere girmeyi deklare etmişti ki, ne hikmetse o dönemde de yola çıktıklarını yarı yolda bırakarak bu işten vaz geçmişti. Şimdi o eski yarı yolda bıraktıkları tekrar onunla yola çıkacaklar mı bekleyip göreceğiz.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.