Türkiye kapitalistleşiyor (II)
Dün de belirttiğim gibi Özallı yıllardaki kapitalistleşmeden de biraz bahsetmek lazım. Tabii ki günümüzde yanlış anlaşılan ekonomik kriz konusunu da bu doğrultuda tekrar düşünmek gerekir.
1980 ve sonrası Özallı yıllar kapitalizmin tekrar gündeme geldiği ve Japon hayranlığı olduğu yıllardır. Tabii ki Japonya’nın Batı dünyasının dışında, kapitalist kalkınma yöntemiyle endüstrileşmiş tek ülke olması bunun nedenidir. Japonya hayranları, “Japonya Batı’nın teknolojisini aldı, kültürünü dışladı; gelenek göreneklerini sürdürdü. Biz de böyle olmalıyız.” Diye düşünürler.
Japonya’nın kalkınması konusunun, bizim kapitalistleşme serüvenimizle aslında çok fazla ilgisi yoktur. Japonya’da kalkınma yoksul köylülerin en küçük siyasal ve sosyal hakkı olmadan sömürülmesine dayanır. Bu kalkınma süreci içerisinde dünyadaki en ucuz işçi Japon işçisiydi. Sendika, sözleşme, grev gibi çağdaş haklar sanayileşme tamamlanana dek Japon emekçisine tanınmamıştır. Kalkınma için yatırımlar Devlet eliyle yapılmış sonradan bu yatırımlar çok ucuz fiyatlarla özel sektöre satılmıştır. Gelenek ve göreneklerindeki tutumluluk gibi özellikleri de unutmamak gerekir. Bu özelliklerle “önce üretim, sonra tüketim” fikri benimsenmiştir. Ama belki de konulardan en önemlisi kalkınma sürecinde Japonya’nın Batı kapitalizminin baskılarından ve sömürüsünden uzak yaşayabilmesidir. Çin ve Hindistan pazarları üzerinde paylaşıma giren emperyalizm yoksul ve küçük Japon adalarını rahat bırakmıştır. Yani Türkiye ve Japonya arasında büyük farklar gözükmektedir.
Türkiye’ye; tekrar günümüze döndüğümüzde, genelde güncel olarak tartışılan ekonomik krizi çok iyi anlayabilmek için dün ve bugünkü yazılarımızı yazmamız gerekmekteydi. Çünkü kapitalizm sert bir idare şeklidir. Belirli bir ücretten aşağısının sahiplerini tanımaya gerek duymaz. Aynen ABD’de tabiri caizse “köprü altında yaşayanların” devlet tarafından cüzi paralarla, karın tokluğuna desteklenerek, o yaşadıkları yerlerin dışına çıkmamaları gerekliliği konusunda olduğu gibi kapitalizm, zengin zümrelerin idare biçimidir.
Türkiye’nin kapitalistleşme süreci halihazırda devam etmektedir. Cumhuriyet tarihinde en fazla yol bu dönemde alınmıştır. Ve şimdi “ekonomik kriz var” denilen konu aslında bir kriz durumu değil, alışılması gereken bir gelişim sürecidir. Yani “bu hükümet gidecek başka hükümet gelecek ve kriz bitecek” gibi bir konu söz konusu değildir.
Bunu da şöyle örneklemek gerekir. Kapitalizmde alt sınıf yoktur. Orta sınıf ve üst sınıf vardır. Orta sınıf sadece yaşamını idame ettirecek kadar kazanan ve sadece egemen olan üst sınıfın çıkarları doğrultusunda ancak gelişebilecek bir sınıftır. Mesela çocukluğumuzda Avrupa’da yaşayan akrabalarımız tatile geldiklerinde, Avrupalı vatandaşın oradaki market alışverişinde adetle meyve sebze aldığını anlatırken biz gülerdik. Çünkü onların adetle aldıklarını biz burada kasalarla, çuvallarla falan alırdık. Peki, şimdi geldiğimiz aşamada biz de market alışverişlerimizi adetle yapmıyor muyuz?
Bundan 30 yıl, 40 yıl önce asgari ücretle çalışan bir vatandaşın evini geçindirdiği gibi aynı zamanda parasını arttırıp kooperatife girdiği veya evine eşya aldığı zamanları hatırlayanlar vardır. Peki, şimdi asgari ücretle para arttırmak imkanı var mıdır?
İşte bunların hepsi kapitalizmin gerektirdikleri ve getirdikleridir. Yani bundan sonraki süreçte bu ekonomik kriz(!) düzelmeyecek sadece bu duruma alışmaya başlayacağız. Zaten yavaş yavaş da alışıyoruz.
Bu arada kapitalizmden, feodalizme dönüş diye bir şey de olmayacağını belirteyim. Bu sonuçta diyalektik bir süreçtir. Bu sürecin sonunda ya toplumun en altındaki ezilen kesim ve ezilmeye müsait olan orta kesim; toplumun çok çok az bir kısmı olan üst kısmın yönetimini kabul etmeyecek ya da azınlık olan üst kesim, alt kesimi ezerken orta kesimi de ortadan kaldırma pahasına ezmeye başlayacaktır.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.