İstanbul Sözleşmesi ile MB atamasını ayrı değerlendirelim
Malumunuz olduğu üzere İstanbul Sözleşmesi denilen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” konusu gündemimizin birinci maddesini oluşturmaktadır.
Aslında ikinci maddesi olması gerekirken birinci maddesi demek sanırım çok daha doğru olur. Çünkü bu ülkede en kötü giden şey ekonomi; ekonominin temelini oluşturan kurumlardan birisi Merkez Bankası ve de 4 ay önce değiştirilen Merkez Bankası Başkanı geçtiğimiz gün tekrar değiştirildi. Böylece, cumhuriyet tarihinde ilk kez, Merkez Bankası'na 20 ay içinde dördüncü kez başkan atanmış oldu. Ama biz İstanbul Sözleşmesine dönelim.
Burada normalde İstanbul sözleşmesi nasıl yapıldı, ne şekilde yollar izlendi, içeriğinde neler var gibi konuları yazarak sayfayı doldurmak istemiyorum. Çünkü o tür bilgileri Google’a yazdığınızda hepsini öğrenebilirsiniz. Burada bu konuyla diğer ayrıntılara dikkat çekmek istiyorum.
11 Mayıs 2011'de İstanbul'da yapılan Avrupa Konseyi Dışişleri Bakanları toplantısında imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi'ne, dönemin Dışişleri Bakanı Türkiye adına ilk imzalayan isim oldu. Türkiye aynı zamanda 12 Mart 2012'de de, oybirliği ile sözleşmeyi parlamentosundan geçiren ilk ülke olma özelliğini taşıyor. Yani Türkiye Devleti büyük bir arzuyla ve coşkuyla bu sözleşmenin peşine düşüp ilk imzalayan ve parlamentosundan geçiren Devlet olma özelliğini taşıyor. Hiçbir istişare yapılmadan, çok büyük coşkuyla imzalanan bu sözleşme ondan sonraki süreçte hep tartışma konusu olmuş durumda.
16 Temmuz 2020 tarihinde Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş "Nasıl imzalanmışsa, usulü yerine getirilerek çıkılır" diyerek tekrar bir tartışma başlatmıştı. O hafta başında yapılan Ak Parti Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısının da ana gündem maddesi bu olmuştu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "sözleşmenin feshi" dahil kurmaylarına çalışma yapılması talimatı vermişti.
Sözleşmenin hazırlanması ve müzakere süreçlerinde iki yıl boyunca görev alan, İstanbul Sözleşmesinin uygulamasını izleyen, tarafsız ve bağımsız 10 uzmandan oluşan, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu GREVİO’nun eski başkanı Feride Acar, o dönemde Türkiye'nin her sabah kadın cinayetlerine uyandığına dikkat çekerek, "Bazı küçük, uç grupların gündeminin, iktidarın yolunu belirlemesine izin vermesi tarihi hata olur" diye açıklama yapmıştı.
İstanbul Sözleşmesini onaylamış olmamız kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önüne geçti mi derseniz, böyle bir şey olmadı. Hatta geçtiğimiz haftalarda bir TV programına katılan BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin açıklamasına verdiği rakamlara bakarsanız İstanbul Sözleşmesinden önce bu rakamlar daha düşükken, bu sözleşmeden sonraki dönemlerde kadına şiddet ve aile içi şiddetle ilgili rakamlar daha da yüksek gözükmektedir.
İstanbul Sözleşmesi daha uzun süre tartışılacağa benziyor. İçerik olarak kadına şiddete dair yasalarımızın halihazırda yürürlükte olduğunu söylemek gerekir. Bu yasalar uygulanmaya devam edecek. Dolayısıyla tartışılacak konulardan birisi de TBMM tarafından kabul edilen bu sözleşmenin Cumhurbaşkanı tarafından hukuki olarak kaldırılıp, kaldırılmayacağı da tartışılacak başka bir konu olacaktır.
Bu hafta Merkez Bankası’ndaki atamanın piyasalarda yansıması illaki olacaktır. Bu yansıma ile İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin yansımalarını da birbirine karıştırmamak gerekecektir. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tepkiler piyasada etki yaratacak durumda değilken Merkez Bankası ile ilgili Hükümet’in tasarrufu muhakkak ki etki yapacaktır.
Bu hafta hareketli günler bizleri bekliyor. Umut edelim olumsuz etkiler çoğunlukta olmasın.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.