CHP ve İyi Parti yenileşiyor
Daha önce de birkaç yazımda bahsetmiştim. “Yenileşme”, “değişim”, “özgürlük” gibi kelimeler çok ilginç kelimelerdir. Yani aslında bu kelimelerden bahsedenler hep bende bir kuşku uyandırmıştır. Siyasette bu “yeni” lafı çok kullanılan bir laftır. Parti kuruluşlarında bu yeni lafı kullanılır ama onun dışında kurulmuş partilerde de mevcut yönetime alternatif olarak ortaya çıkan taraflarda da bu tür sözlerin kullanılması kuvvetle muhtemeldir.
Refah Partisi kapatılmış, Fazilet Partisi kurulmuş ve ardından “yenilikçiler” diye bir güruh ortaya çıkmıştı. Daha sonra da bu yenilikçiler Ak Parti’yi kurmuşlardı. Ve de Ak Parti 2010’lu yılların ortalarına kadar milli davranamamıştı. O yıllar “milliyetçiliğin ayaklar altına alındığı” yıllardı. Hatırlayalım şöyle bir Ak Parti içerisinden çıkıp yenilik getirecek olan bir başka isim de Abdüllatif Şener değil miydi? Abdüllatif Şener o dönemde “yeni bir siyaset tarzı” sloganını benimsemişti.
Mesela CHP’de Mustafa Sarıgül, Deniz Baykal’ın karşısına çıktığında, hatırlayanlar olacaktır, sloganı “değişimdi”. O zamanlarda ABD’den dönen Şişli Belediye Başkanı Sarıgül daha havaalanında “CHP genel başkanlığına değil başbakanlığa aday olduğunu” ifade etmişti. O dönemlerde daha sonra parti de olacak olan hareketin adı da biliyorsunuz Türkiye Değişim Hareketi idi.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Şahsen ben bir siyasetçi yenilikten, özgürlükten, değişimden ve buna benzer “beylik” laflardan bahsediyorsa, bu hareketin arkasında ne olduğunu muhakkak araştırırım.
Geçtiğimiz hafta sonu İyi Parti genel kurulunu yaptı. Dün de “yeni” başkanlık divanı açıklandı. İyi Partililere hayırlı olsun. İyi Parti güya yenileşti şimdi sırada CHP var. CHP’de de ilçe kongreleri hazırlıkları başladı. Burada da “yenilikçi” Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına sürekli çıkan ve “yenileşme” isteyen Ekrem İmamoğlu unsuru var. O da sürekli bir yenileşme isteğiyle ortalarda geziniyor ama bu yenileşmenin içeriğini kimse bilmiyor.
Halbuki CHP, Kılıçdaroğlu ile birlikte zaten yenileşti. Siyaset değiştirdi. Sosyal demokrasiyi seçti. Atatürkçülüğü bıraktı. Yani CHP zaten ne Atatürk’ün kurduğu ne de 1992’de Deniz Baykal’ın kurduğu CHP değil. Bambaşka bir şey oldu. Peki, bu “değişim” veya “yenileşme” işe yaradı mı? Bunun cevabı ortada; Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhur İttifakı iktidarda.
Şimdi CHP içerisinde kimse bu tür kimya değişikliklerine bakmıyor da ne hikmetse herkes mazruf yerine zarfla alakalıdır. Bazıları da nasıl daha fazla kendimize yarar sağlayabiliriz diye delege sisteminden, kongrelerin çarşaf veya blok liste olmasından bahsetmektedir.
Halbuki asıl konu “CHP, Cumhur İttifakına karşı nasıl bir politika uygulamalı” olmalıdır. Bunun için de değişime falan gerek yoktur. Yenileşme değil eskileşme lazımdır. Dönün 1924 Anayasası’na. Tevhidi Tedrisat Kanunu’nu alın, günümüze uyarlayın, işte eğitim sorunumuz ortadan kalksın. Atatürk’ün ve de Devlet’in kuruluş ilkeleri olan 6 ilkeyi alın, ekonomiyi, terörü, sosyal yapının çökmesini Devlet’in güçlü bir Devlet olmasını sağlayın. CHP’nin 1919’dan bu yana kurultay kararlarını inceleyin. Yani kısacası çözüm elinizde.
“Ben yenileşeceğim, ben senden daha yenileşeceğim” diye “yenileşmece” oynamaya gerek yoktur ki. Ama PKK yandaşı HDP ile kol kola girmeye kalkarsan, ülkeyi bölmek isteyenlere, demokrasicilik oynayarak “özgürlük” demeye kalkarsan. On binlerce askerimizi, polisimizi, güvenlik güçlerimiz, öğretmenimiz, memurumuzu, çoluğumuzu-çocuğumuzu öldürten cani teröristbaşını övmeye kalkanların peşine düşersen ancak senin yenileşmeni isteyenler kadar yenileşebilirsin.
Ondan sonra seçim gelir, hangi kaynaklarla, nasıl kurulduğu belli olmayan yenileşme isteklileriyle aynı potada eriyip gidersin.
Artık CHP için zarfı bırakıp mazrufa bakma zamanı gelmiştir. Aksi halde bu durumdaki CHP’ye “Atatürk’ün partisi” demek ancak ajitasyon olarak akıllarda kalır.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.