Bilgi mutluluk getirir
Her fırsatta bilgiden, bilginin evrenselliğinden, en önemli şeyin bilgi olduğundan bahsederim. Çünkü artık bilgiye ulaşmamız ne kadar kolay olursa olsun, bir o kadar bilgiye uzaklaşıyoruz. Aslında tabiri caizse cahilliğin artık açıklanabilir bir mazereti kalmasa da, cahilliği yenmek için uğraşmaya da vakit ayırmıyoruz.
Bir kere eğitim sistemimiz cahilliği körüklüyor. Şöyle ki, liseyi bitiriyoruz ve üniversite sınavlarına giriyoruz. Tercih listeleri karman çorman. Mesela, birinci tercih hukuk, ama aynı zamanda bu listede kamu yönetimi de, öğretmenlik de, iletişim de, ilahiyat da bulunabiliyor. Hani çocuklara “büyüyünce ne olacaksın” diye sorulur ya çocuk bile bir tane bir şey söyler mesela “doktor olacağım” veya “polis olacağım” falan gibi bir şey söyler. Ama üniversite tercihi yapan lise mezunu gencimiz, ne olacağını bile net olarak ortaya koyamadan sınav sonunda öğretmen de olabileceğini, iletişimci de olabileceğini, devlet adamı da olabileceğini hatta ilahiyatçı da olabileceğini belirtebiliyor. Ve tercihlerinin sonunda bir tercihi belki tutuyor ve onu istemediği için zoraki okuyup ya başka bir mesleğe ya da sevgisizce o mesleğe yöneliyor. Ondan sonra da hukukçu olmak isteyen ilahiyatçılar; öğretmen olmak isteyen iletişimciler, sınıf öğretmeni olan ziraat mühendisleri gibi karman çorman bir durum ortaya çıkıyor.
Ve bundan başlayarak toplumda kendi mesleğinden memnun olmayan, kendi mesleğini zoraki yapan insanlar çoğalıyor. Buna bağlı olarak da sabah işe giderken veya akşam işten dönerken, çevrenizde suratı asık, memnuniyetsiz birçok insan görebiliyorsunuz.
Hani bir hikaye vardır “Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner.
Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir.
Herkes bir bardak seçince, profesör şöyle söyler:
‘Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı.
Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında.
Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar.
Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız.
Hayat kahveye benzer, iş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayati tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yasadığımız hayatin kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de.
Bazen sadece bardağa odaklanarak kahvenin tadını çıkarmayı unuturuz.”
Yine mutluluğu yakalamak için yapılması gerekene bakmak lazımdır. “500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.
5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.
Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.
Konuşmacı dedi ki: "Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur; mutluluğun peşinden gitmek."
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.