Çocuklarımız İçin İdeal Aile Modeli Oluşturalım-4
İdeal aile modeline en yakın modelde çocuklarımızı yetiştirebilmek ve eğitebilmek için temelde dikkat etmemiz gereken hususları irdelediğimiz yazımızın 4.’süne devam ediyoruz. Bu yazımızda çocukları hayata hazırlamak için kazandırmamız gereken temel kazanımlar üzerinde durmaya çalışacağız.
Aile, çocuğunu özgüven sahibi olacak şekilde destekler.
Bazı aileler çocukların emekleme döneminde bile onun adına yürür, onun adına tırmanır, düşeceği endişesiyle her anını kontrol etmeye çalışırlar. Bu yaklaşımlarına devam eden aile çocuğun özgüvenini sarsar. Kendi özgür iradesi ile hareket edemez. Hep arkasında ebeveynlerinin olmasını ister. Bir türlü bağımsızlığını kazanamaz. Bu daha sonraki evrelerde arkadaş, iş ve evlilik evrelerinde de hep birilerinin düşüncesine, isteğine bağlı olarak hareket etmesine sebebiyet verir.
Çocuğun özgüvensiz bir birey olarak yetişmesinin önüne geçmek için hareketlerini, düşüncelerini kısıtlamamak, devamlı yapabileceği görevler vermek, sorumluluk kazandırmak, motive etmek, başarılarında tebrik etmek, başaramadığı durumlarda başarabileceğine dair inandıkları aile tarafından gösterilerek, desteklenmesi önemlidir. Çocuğun hayatta başarılı olabilmesi, pasif bir birey olmaması için çocuğa kazandırılacak en önemli kazanımlardan bir tanesinin özgüven olduğunu unutmamalıyız.
Aile, çocuğun kendini ifade edebilen bir birey olmasını sağlarlar.
Aileler bazen çocuğun düşüncelerini ifade etmesine müsaade etmezler. Ona neredeyse konuşma hakkı tanımazlar. Büyüklerin yanında konuşulmaz, sen sus sen bilmezsin gibi ifadelerle engelleyebilirler. Bunun yerine aile günlük rutin konuşmaların haricinde özel sohbetler yapmalı, duyu ve düşüncelerini desteklemeli, konuşmasını bölmeden kendisini ifade edebilmesini sağlamalıdır. Çocuğun rahat kendini ifade edebilmesi adına kitap okumalarını desteklemeli, şiir okumaları, hikâye anlatımları sağlanmalı ki çocuk topluluk önünde de kendini rahat ifade edebilsin.
Ebeveynler çocuğun sosyalleşmesini sağlarlar.
Aileler çocuğun erken dönemlerden itibaren çocuklarla buluşmasını, onlarla oynamasını, kaynaşmasını, iletişim kurmasını sağlar. Akranlarıyla oynamaktan mutlu olan çocuk, arkadaşlık ortamlarından haz alır. Onlarla devamlı etkileşim halinde bulunması, çeşitli aktivitelere katılması ile çocuk sosyal ortamlarda bulunmaktan haz alır. Aksi halde çocuk 4 duvar arasında yaşamayı benimser ve dış dünya ile bağ kurmaz. Aile çocuklarında çekingenlik olduğunu fark ettiklerinde onu sosyal aktivitelere, sportif faaliyetlere, yerine göre kamplara göndererek destekler.
Çocuğun kendi yapabileceği işler yaptırılır veya öğretilir. Temel beceriler kazandırılır.
Ebeveynler çocukların yapabilecekleri, merak ettikleri işleri bile sen küçüksün, kırarsın, dökersin diye yaptırmazlar. Çocuğun isteğini, merakını ve kabiliyetlerinin gelişmesini devamlı engellerler. Küçüklüğünden itibaren ev işlerinde anneye yardım eden, tadilat, tamirat işlerinde babasının yanında olan çocuğun becerilerinin yanısıra sorumluluk ve başarı duygusu da gelişir. Evde sofranın kurulmasına yardım etmek, küçük eşyaları taşımakla başlayan süreç, anneyle beraber yemek yapmak, çamaşır yıkamak gibi bir çok ev işlerinden sonra babasıyla beraber işyerine gidip orada da babasına yardım etmesi sağlanır. Okulda bile bu kazanımların desteklenmesi gerekiyor. Japonya’da çocuklar sınıflarını kendileri süpürüyor, sıralarını, sınıfın camlarını kendileri temizliyor. Buda çocuklara hem sorumluluk kazandırıyor, hem de kendi yapabilecekleri işleri hep birilerinin yapmasının önüne geçiyor. Toplumumuzun değişim noktalarından bir tanesi olan genel olarak çocuk odaklı bir yaklaşımı terk etmeliyiz.
Aile ve Çocuk Danışmanı
Özcan Dalgıç